“Bazı zevat olabilir ki acaba benim için vaktini nasıl geçirir diyebilir. Evrâd ü ezkâr ile ibadet ve tâat ile vaktimin çarçabuk geçtiğini görüyorum. Âdeten (okumayı âdet edindiğim) benim evrâdlarım var. Onları ikmâle bile vaktim kâfi gelmiyor. Şifa-i Şerif okuyorum. Delâil-i Hayrat okuyorum. Memleketin selâmetine dua ediyorum. Allah’tan beşeriyetin bu muharebe felâketinden bir an evvel halâs olmasını istiyorum…” Sultan II. Abdülhamid (Hususî Doktoru Âtıf Hüseyin Bey’in Notları, s. 412)
“Arapça icazet almaya bir senem kaldı idi. İyi tahsil ettim. İbtidâ (ilk olarak) Şirin Hafız’dan sonra Gerdankıran Ömer Hulusi Efendi’den Arapça dersi aldım. Ali Efendi’den Pend-i Attar, Gülistan, Hafız okudum…
“Bir gün muhatabın biri (Huzur Dersi’nde) mukarrire güzel bir sual sordu. Dua ederken ellerimizi kaldırıyoruz. Avuçlarımızı havaya, semaya teveccüh ediyoruz. Bu, Allah’ı semada farz etmek, aramak demek değil mi, dedi. Mukarrir güzel cevap veremedi, şaşaladı. Ben cevabını verdim. Dedim ki, biz huzur-ı Rabbülâleminde tese’ül ediyoruz, dileniyoruz demektir. Bir fakir gelse, senden bir para istese, sen de fakir olsan, sen ne yaparsın? İbtidâ elini uzatırsın değil mi?.. Başıma bir sarık sarsam, va’z ü nasihat etsem itibar bulur, pek meşhur bir hoca olurum. Çünkü herkesin anlayacağı tarzda ifade eder, misaller getirirdim…
“Ben beş vakit namazda mutlaka Kazâ-i Hâcet duasını okurum. Bunun çok faydasını gördüm. Süleymaniyeli Şeyh Ahmed isminde bir zat vardı. O duayı bana tavsiye etti. Ne vakit başım sıkışsa okurum… “Ben derviş bir adamım. Her şeyi hoş görürüm. Bazen gazlar yanmıyor, petrol gazı yakıyoruz. Pis pis kokuyor. Eyvallah diyorum. İşte bunun burasında kış, pencereler rabıtalı olmadığından, sobalar ısıtmıyor. Soğuk oluyor, ne yapalım? Önümüz yazdır… Hâlimize hamd eyleriz. Dua ederiz…
“Birkaç defa suikaste düçar oldum. Bir kere zehirlendim. İlk felâketim, küçük kızımın kazaen yanması ve bunun neticesi birkaç saat sonra vefatı ile başladı… Ben bir felâketzedeyim. Benim yerime başka biri dayanamaz… Bağdat’ta Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin türbeleri vardır. Pek kıymettardır. Her sene Hindistan’dan birçok hediyeler gelir. Ben de türbeyi tamir ettirdim. İnşallah İngilizler oraya giremez… (Bu esnada İngilizler Bağdat’a girmiş bulunuyordu.)
“…Garip bir hikâye daha var. O da Boğaziçi’nde kiliselerden birinin despotu (Rum piskoposu, metropolit) bana müracaat etti. ‘Ben öteden beri din-i İslâm’ın kutsiyet ve ulviyetini takdir ettim. İman ettim, beni muhafaza et.’ Ben de onu Musika kışlasına gönderdim. Oradan başka yere gitmek istemedi. Ölünceye kadar orada kaldı. Telifâtla (kitap yazmakla) vakit geçirdi…
“Benim prensibim budur: Ben terakki taraftarıyım. Avrupa’da ne icat olunursa memleketimizde yapılmalıdır. Yalnız bir noktaya dikkat etmelidir. Hem de çok dikkat etmeli. Yalnız İslâmiyet’e muvafık olmayan şeyleri kabul edemeyiz. Ettik mi İslâmiyet maazallah dağılır. Ben buna dikkat ettim. Benden sonra Rumeli gitti. Orada kalan İslâmların neticesi ne olacak? Bir kısmı Rumlaşacak, bir kısmı Bulgarlaşacak. Şimdi de Arabistan’da İngilizlerin elinde kalan İslâmlar. Daha fena… Bir müddet sonra İngilizleşecek…
(Sultan Abdülhamid):
“Memleketin selâmeti, Millet-i İslâmiye’nin bu beladan kurtulmasına dua ediyorum. Hastalığım iyi olsun yine Buhari’ye başlayacağım. Çanakkale Harbi’nde hep Buharî-i Şerif okudum. Cenâb-ı Hak o vakit bizi sıyanet etti (korudu). Yine eder.
(Âtıf Hüseyin Bey):
“Buharî-i Şerif dediniz de hatırıma geldi. Gazeteler geçende tenkit ediyordu. Zamanınızda Buharî-i Şerifleri toplattığınızı yazıyor. Mısır’da basılıp Yıldız’da bulunan birçok Buharî-i Şerif nüshalarını medreselere tevzi ettirdiğinizi (dağıttırdığınızı) yazıyor.
(Sultan Abdülhamid):
“Evet! Buharî-i Şerifler hep yanlış idi. Ben Şeyh Said Efendi’den işittim. Mısır’da sahih Buharî-i Şerif olduğunu haber aldım. Orada tab ettirdim. Müracaat edene birer nüsha verir idim. Tabi kitapçılara vermedim. Hayrat olarak sevabıma, isteyene verdirir idim. Acemlerde, Acem basması yanlış kitaplara müsaade etmedim. Onu mahza hizmet için yaptım. Bu memleketin dedikodu eski hastalığıdır. Ne yapalım her şeyi aksi gösterirler. Ben bunlara alışkınım. Bunlardan müteessir olmam…