Eski berberlerde temizlik çok önemliydi. Ustalar, yalnız dükkânın ve kendilerinin değil, kalfalarının ve çıraklarının da temizlik ve kılık kıyafetlerine dikkat ederlerdi. Zamanımızda olduğu gibi, bir müşteriye kullanılan havlu yıkanmadan, diğer bir müşteri için tekrar kullanılmaz; çırpılıp dürülüp dolaba kaldırılmazdı. Müşteri, tıraş ücretini ustanın eline vermez, üstü sedefli ve para deliği bulunan bir çekmeceye atardı.
Osmanlı Devleti’nde esnaf tabiri çok geniş bir meslek grubunu içinde barındırıyordu. Ayakkabıcılar, yorgancılar, hamallar, kayıkçılar, lüleciler, marpuççular, mühürcüler, sedefçiler, sedyeciler, tespihçiler, tulumbacılar, iğciler, kalpakçılar, kaşıkçılar, ciğerciler, leblebiciler, macuncular, manavlar, misvakçılar, muhallebiciler, sokaklarda su dağıtan sebilciler, simitçiler… kısacası imalat yapan, hizmet veren, emeğiyle geçinen herkes esnaf sınıfını temsil eden meslek erbabındandı. Meslek dallarının hepsi lonca ve gedik sistemi denilen belli kanun ve kaidelere bağlı olarak dükkân açar, imalat ve satış yapardı.
Gedik, bir çeşit kurallar bütünüydü. Dükkân açmak, kapatmak ve ya herhangi bir yer de bir şey satmak, gedik idaresinden alınan izin ile yapılabiliyordu. Mesleklerin örgütlenmesine lonca deniliyordu. Halkın takdirini kazanmış, sözü dinlenen kişiler bunlara başkan olarak seçilirdi.
Her esnafın kendine has güzellikleri vardı. Bu esnaflardan birisi de;
“Her seher Besmele’yle açılır dükkânımız
Selmân-ı Fârisî’dir pîrimiz, üs tâ dı mız.”
levhasını asan berberlerdi.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Temmuz (23. Sayı 2010) sayısından okuyabilirsiniz.