Hayat gailesinde yegane uğraşı ilim olan hocalarımızdan Selçuklu tarihi uzmanı Prof. Dr. Ali Öngül’le Çamlıca Araştırma Kütüphanesi’nde bereketli bir sohbet gerçekleştirdik…
Kıymetli hocam, sorulara geçmeden önce kısaca kendinizden ve ailenizden bahseder misiniz?
1943’te Yozgat’a bağlı Akdağmadeni’nde doğdum. Altı kardeşiz. Üç erkek, üç kız. İlk tahsilimi memleketimde gördüm. İlköğretimden sonra köyümüze -demek ki köyümüz çok ileri görüşlüymüş- ilçeden çok güzel Arapça bilen bir hoca getirdiler, imam olarak tuttular ve çocuklara da Arapça okuttular. Haliyle ben ve emsallerim ilkokulu bitirir bitirmez Arapçaya başladık.
Zaten Kur’ân-ı Kerîm okumayı biliyordunuz…
İlkokul 3’te ve 4’te, eskiden caminin bitişiğinde bir mektep olurdu, ona ‘hoca mektebi’ derlerdi. Öbürüne de ‘yeni mektep’ derlerdi. Hatta bu yeni mektebe ‘gâvur mektebi’ de derlerdi. Ben 4 ve 5. sınıflarda, Allah’ın lütfu ve nasibi olarak, hiç kimsenin yönlendirmesi olmadan hafta sonları o hoca mektebine devam ederek Kur’ân-ı Kerîm’i hatmetmiştim. İlkokulu bitirince de Arapçaya başladık. Eski medrese usulüyle, “nasara-yensuru” diye okuduk. Hocamız hâlâ yaşıyor, ziyaret ediyorum. Yaklaşık 15-20 talebe vardı, diğer köylerden gelenler de vardı. Emsile, Bina, Maksud, derken Nahiv’e geçtik. Avâmil, İzhar, Kafiye; öylece devam ettik. Bütün bu bahsettiklerim 1956’dan 1959’a üç yıl sürdü. Ortaokulu ben sonradan okudum.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi 98. sayısından (Ekim 2016) okuyabilirsiniz.