“…Sonra Fatih Cami-i Şerifi’nin Sahn-ı Seman medreselerinden Akdeniz tarafındaki Baş-Kurşunlu Medresesi’ne çıktım ve bir vesile ile camı avlusuna bakan köşe odayı tek başıma zapt ederek orada sâkin oldum ki mutavvel’e haşiye yazan Hasan Çelebi’nin odası olduğu medrese rivayetlerindendir. Burada da ekseriya müzakere ile meşgul olup bu vesile ile emsile, bina ve Netaicü’l-Efkâr üzerine ve sonra Mutavvel’in baş taraflarına birer adet Ta‘likat yazdım.”…
Ahmed Cevdet Paşa (Lofça 1823-İstanbul 1895) Osmanlı Devleti’nin, sona doğru gittiği bir devirde yetiştirdiği hakiki yüz aklarından biridir. Ömrünü ilme ve kitaplara adamış, yazdığı eserlerle Osmanlı cemiyet hayatına yön vermiş değerli bir âlim olduğu gibi kurduğu müesseseler ve birçok sahada getirdiği yeniliklerle, Tanzimat sonrası farklı şekilde devretmek mecburiyetinde kalan devlet çarkının rahatça dönmesini sağlamış olan büyük bir devlet adamıdır. Cevdet Paşa’yı değil birkaç satırla birkaç kitapla bile anlatmak o kadar basit bir mesele değildir. Muasırı bir âlim onu “her eseri ilim ve faziletine parlak bir delil” ve “zamanın allâmesi” olarak tebcil ederken hizmetinde bulunduğu üçüncü padişah olan Sultan İkinci Abdülhamid de “Allah rahmet eylesin! Cevdet Paşa âlim bir adam idi. Arabîde müderris olduğu gibi diğer ulûm ve fünûnda da âlim idi. Ben ondan, onun ilminden çok istifade ederdim” diyerek takdir ettiği gibi onu “ayaklı kütüphane” olarak da tavsif etmektedir.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi 51. sayısından (Kasım 2012) okuyabilirsiniz.