İçindekiler
Tarih ilmini öğrenirken yazılı kaynakların yanında o zamanın şartlarını gözler önüne seren ve bizleri eski zamanlara götüren tarihî fotoğraflar büyük önem arz etmektedir. Özellikle Osmanlı gibi geniş bir zamana ve coğrafyaya yayılan bir medeniyeti anlamak için fotoğraflar bizlere emsalsiz hazineler sunar. Aynı gök kubbenin altında yaşayan bizden önceki insanların 7 fotoğrafıyla sizleri baş başa bırakıyoruz.
1. Osmanlı Esnafı
Osmanlılar zamanında bir esnaf, sermayesi ne olursa olsun istediği zaman, istediği yerde bir dükkân açıp esnaflık yapamazdı. Gerek çarşılarda gerekse mahalle içlerinde açılacak dükkânın yeri ve adedi daha önceden tespit edilmişti. Devlet; semtin ihtiyacını göz önünde bulundurarak esnaf ve ahalinin müracaatını göre düzenleme yapardı. Fotoğrafta Kasımpaşa semtinde Kışla Meydanı’nda Gazi Hasan Paşa Vakfı için inşa olunan on dükkândan ikisi görülüyor. Sabahın erken saatleri… Dükkânlar henüz açılmış ve tezgâhlar da satışa hazırlanıyor…
2. Beyazıt’ta Kurban Telaşı
Eski İstanbul’da Kurban Bayramı telaşı pek çok bakımdan günümüzdekiyle aynıydı. Farklı olarak halk, büyükbaş hayvanlara pek rağbet etmez, koyun veya koç tercih edilirdi. Hayvanlar günümüzdeki gibi Rumeli ve Anadolu illerinden İstanbul yakınlarına getirilir, miktarı ve ne zaman İstanbul’a getirileceği Sadâret’e bildirilirdi Fotoğrafta; Kurban Bayramı öncesinde Beyazıt Meydanı’ndaki bir kurban pazarlığı görülüyor…
3. Talebeler İdmanda
Diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de güreş, avcılık, atıcılık, okçuluk, binicilik, kılıç kullanma, ağırlık kaldırma, gürz ve topuz kullanma gibi idmanlar savaş öncesi bir spor gibi telakki edilmiştir. Fotoğrafta; deniz harp okulu talebeleri başlarında fes, ayaklarında yumuşak botları ve üzerlerindeki tek tip kıyafetlerle çeşitli hareketler yaptığı müşahede ediliyor.
4. Eski Zamanların Yol Yapım Teknolojisi
Osmanlı Devleti’nde on dokuzuncu asrın ortalarına kadar şehirlerarası kara ulaşımı kervanlarla sağlanıyordu. Daha sonraları ucuz ve seri motorlu vasıtaların üretilmeye başlanmasıyla kara yolları ehemmiyeti arttı. Ancak yollardan hakkıyla istifade edebilmek, düzgün ve bakımlı olmalarıyla mümkündü. Fotoğrafta; Konya dâhilinde Karapınar – Ereğli yolunun yapım çalışmaları görülüyor. Yol, sel suları vb. tabi afetlere karşı bir tedbir olmak üzere toprak zeminden daha yüksek inşa edilmiş… Yolun yapım tekniği günümüzdekiyle hemen hemen aynı. Sadece araçlar biraz farklı…
5. Köprüden Geçmek Önceleri Paralıydı
Günümüz boğaz köprüleri gibi eskiden Galata Köprüsü’nden geçmek paralıydı. 1930 yılına kadar Galata Köprüsü’nün iki başında güçlü, kuvvetli, tuttuğunu koparan kişilerden seçilmiş geçiş ücreti toplayan müruriye memurları bulunur ve geçenlerden tarifeye göre para alırdı. 1800’lü yılların sonlarına doğru Karaköy’den çekilmiş olan bu fotoğrafta da Galata Köprüsü üzerinden geçenler ve geçiş ücretlerini tahsil eden beyaz önlüklü müruriye memurları göze çarpıyor.
6. Seyyar Berberde Tıraş
Eski İstanbul’da daimi ve seyyar olmak üzere iki tür berber vardı. Seyyar berberlerin eski İstanbul’da özel dükkânları yoktu. Bir ağaç dibinde veyahut genellikle büyük kahvehanelerin bir köşesinde berberlik yaparlardı. Berberler, kalabalık yerlerde: “Lahana kadar baş, on paraya tıraş!..” diye bağırarak müşteri toplamaya çalışırlardı. Fotoğrafta Eminönü’nün arka taraflarında tezgâh açmış seyyar berberler ve müşterileri görülüyor.
7. Sultanın Rüyası Hicaz Demiryolu
Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın “Hicaz Demiryolu benim eski rüyamdır.” sözü İslam coğrafyasına kazandırdığı bu mühim eserin ehemmiyetini anlatmak için yeterli olacaktır. Fotoğrafta Hamidiye Hicaz Demiryolu’nun 232. km’sinde inşa edilmiş iki katlı kâgir köprü görülüyor. Köprü ıssız, sessiz ve sıcak bir beldede olmasına rağmen gayet sanatkârane inşa edilmiş… Köprünün üzerindeki tren fotoğraf çekimi için hususiyle durdurulmuş olmalı…
Not: Daha fazla fotoğraf ve bilgi için Sarayburnu Kitaplığı’ndan çıkan “Osmanlı’dan Tarihe Not Düşen Kareler” kitabını inceleyebilirsiniz.
Fotoğraflar, yeniye dair ne varsa eskiye borçlu olduğumuzu açıkça göstermekte. Ruhun şâd olsun ey yüce ecdad.