İçindekiler
Osmanlı’da halk sağlığını tehdit eden ve neredeyse bütün ülke sınırları içerisinde görülen pek çok salgın hastalık yaşandı. Özellikle can kayıplarının çok olduğu son devirlerde, hastalıklara karşı yeni ilaçlar geliştirerek mücadele eden Osmanlı doktorları da vardı…
Bütün dünyayı saran ve büyük bir pandemi hâline gelen Yeni Tip Koronavirüs (Covid-19) salgını, âdeta insanlığı tehdit eder hâle geldi. Bilim insanları, ülkeleri kasıp kavuran, ekonomi, ticaret, eğitim gibi birçok sahayı derinden etkileyen bu salgına karşı ilaç ve aşı araştırmalarına hız verdiler. İnsanlık, büyük bir umut ve heyecanla salgına karşı geliştirilecek ilaçları beklemeye başladı.
Günümüzde olduğu gibi, tarih boyunca meydana gelen salgın hastalıklara karşı aynı mücadele verilmiş, bunun hâl çareleri ve tedavi usulleri üzerine kafa yorulmuş, bu esnada birçok ilaç ve aşı terkibi yapılarak salgınların önü alınmaya çalışılmıştır.
Salgın Hastalıkların Tedavisine Tam Destek
Nitekim Osmanlı Devleti de salgın hastalıkların teşhis ve tedavisinde büyük mesafeler kat etmiş, hatta çağdaşı olan diğer dünya devletlerine emsal teşkil etmiştir. Özellikle bunu, çiçek aşısının keşfi ve uygulanmasında görebiliriz. Mesela, İngiliz sefiri Edward Wortley Montagu’nün eşi Lady Montagu, Osmanlıların tatbik ettiği çiçek aşısını kendi oğluna da uygulattırıp, İngilizlere bu aşıyı tavsiye etmiştir.
Bilim insanlarına her zaman kıymet veren ve onları maddî ve manevî destekleyen Osmanlı Devleti’ne kolera, veba, tifo gibi salgın hastalıklara çare bulması için birçok rapor ve teklif sunulmuştur. Mesela, salgına karşı dezenfeksiyonun tam olarak yapılabilmesi için noksan cihazların tamamlanması talebi, salgından korunmak için önerilen hijyenik düzenlemeler, salgının yayılmasına mani olmak için hastalık bölgesinde kordon (karantina) oluşturulması, ahali ile temasın önlenmesi ve salgına (kolera, tifo vb.) karşı, lüzum görülenlerin aşılanmasına dair teklifler ve alınan kararnameler örnek gösterilebilir.
Yine, kolera ve diğer salgın hastalıklar için yerli ve yabancı doktorlar, keşfettikleri çeşitli ilaç tekliflerini, yetkili makamlara arz etmişlerdir. Vebanın yayılmasını önleyen antiseptiği bulduğunu ifade eden Volef’in arzı, veba ilacını bulan Doktor Griffith’in İstanbul’a davet edilmesi, Doktor Aşil Hoffman’ın koleranın tedavisi için ilaç hazırlaması, Çona Bargir’in yine koleranın tedavisi için hazırladığı ilaçların yakından takip edilmesi, Osmanlı’nın insan sağlığına ne kadar ehemmiyet verdiğinin misallerinden sadece birkaçıdır.
Doktor Yusuf Zeki Bey’in Geliştirdiği İlaç
Salgın hastalıklara karşı mücadele noktasında araştırma yapanlardan biri de Doktor Yusuf Zeki Bey’dir. Bu konuda yaptığı araştırmalarla alakalı bir raporunda; İstanbul’da bulunan otel, lokanta ve aşhanelerde verilen yemek ve meyvelerin taze ve sağlıklı olmadığından ve kasapların ellerinde kalan bozulmuş etleri sattıklarından bahisle bunun “emrâz-ı sâriye”ye yani bulaşıcı hastalıklara sebep olacağını ifade etmiştir. Çok mühim hususlara dikkat çeken raporda şu tavsiyeler yer alıyor:
“Dersaadet’in her yerinde bulunan otel, lokanta ve aşhânelerde pişirilen yemeklerden aynı gün içinde tüketilmeyenler, sıcak havaya rağmen ertesi gün tekrar satışa çıkarılıyor. Kasaplar dahi beş altı günlük kokmuş eti lokanta ve aşhânelere ve fakir fukaraya ucuzca satıyorlar. Gerek manavlarda ve gerek gezicilerde bulunan çürük meyve de fakirlere satılmakta. Böyle yiyecekler, onu yiyen kimsenin her halükarda kanını bozar. ‘Bakteri’ tabir olunan mikroplar, kanı ifsat edip zehirler ve vücudu salgın hastalıklara açık hâle getirir. Gerek temizlik işlerine gerekse yiyecek ve içeceğin sağlıklı olduğuna layıkıyla bakmak üzere umumi bir müfettiş tayin etmek elzemdir….”
Yusuf Zeki Bey, devamında bulaşıcı hastalıklara karşı bir ilaç hazırladığını ve kullanılışını bildirerek bu ilacın padişahın hususi kimyageri Bonkovski Bey tarafından tahlil ettirilmesini istemektedir.
“Herkesi korkutan hastalıklardan olan kolera, tifo, tifolu humma, çiçek vb. salgın hastalıklardan vücudu korumak ve hastalıkları def etmek üzere, ‘dâfiü’t-taaffün (hastalık kovucu)’ ismini verdiğim bir ilaç hazırladım. Allah esirgeye, kolera vb. salgınlar sırasında, beş dirhem ispirtonun içine işbu ilaçtan üç damla karıştırılıp hastalık görülen mahallin her bir odasına püskürtülürse, havada bulunan mikropları katleder. Bu ilacımın, saray kimyageri Bonkovski Bey tarafından tahlil edilmesini ve uygunsa üretimi için bana imtiyaz verilmesini istirham ederim. Ol babda ve her hâlde emr ü fermân, o emrin sahibi efendimiz hazretlerinindir.”
Yusuf Zeki Bey’in bu müracaatı kabul görmüş ve ilaç, Kimyager Bonkovski Bey’e teslim edilmiştir. Bonkovski Bey, ilacın etkili olabileceğini ancak tecrübe edilmesi gerektiğini rapor etmiş ve ilacın kolera illetinin devam ettiği yerlerde kullanılması öngörülmüştür.
Ancak Dâhiliye Nezareti, ilacın terkibinde kullanılan madde tehlikeli olduğu için, gerekli tecrübeler yapılmadan kullanılmasının tavsiye edilemeyeceğini bildirince Yusuf Zeki Bey, ilacın incelenmesi ve neticenin bir rapor hâline getirilmesi için Tıbbiye Nezareti’ne bir tezkire yazar. İki hafta sonra da Cemiyet-i Tıbbiye-i Mülkiye âzâsı birkaç doktor, ilaçla ilgili dinlenilmek üzere Askerî Teftiş Komisyonu’na çağrılır.
Keşfedilen İlaç, Kolera Salgınında Kullanıldı
Nihayet bir sene sonra ilacın imaline ve hastalığın bulunduğu bölgelerde kullanılmasına izin çıkmıştı. Hatta Dâhiliye Nezareti, Trabzon Vilayeti’ne gönderdiği yazıda, kolera olan mahallerde bu ilacın kullanılmasını istiyordu. Bir gün sonra da yeni bir emirle ilacın yeniden ürettirilmesi ve lazım olan mahallere gönderilmesi istenmiştir.
Bununla beraber henüz ilacın hasta üzerindeki tesiri tam olarak ölçülemediğinden, tereddütler devam ediyordu. Bu sebeple, tereddüdün giderilmesi için yeteri kadar yardımcı doktorun tayini ve gerekli istatistikî bilginin elde edilmesi lazımdı.
Mücadelesini Sonuna Kadar Verdi
Yusuf Zeki Bey’in ilacıyla ilgili mücadelesi, bu minval üzerine devam etmiştir. Burada dikkati çeken husus, günümüz tıbbının kabul ettiği yeni ilaç keşfi esasları, Osmanlı devrinde de uygulanmıştır.
Modern tıp, dört esas üzere ilaç keşfini tamamlar. Birincisi, hastalığın keşfidir. Doktorumuz, ilacın kullanılacağı hastalıkları biliyordu: Bulaşıcı hastalıklar. İkincisi, preklinik çalışmalardır. Burada kullanılan terkibin nelerden oluştuğu, miktarı, nasıl kullanılacağı laboratuvar ortamında araştırılır. Yusuf Zeki Bey’in yazışmalarından, bu işlemlerin yapıldığı anlaşılıyor. Ancak hayvanlar üzerinde deney yapılmadığı için, bu eksikliğin tamamlanması Bakanlık tarafından isteniyordu. Üçüncüsü, klinik çalışmalardır. O devirde insan üzerinde bazı kolera bölgelerinde uygulamalar yapılmıştır. İstatistikî bilgilerin istenmesine rağmen ne derece hazırlandığını bilmiyoruz. Dördüncüsü ise tedavi onayıdır. Yusuf Zeki Bey, tedavi onayı ve patent için Paris Dârülfünûnu’na müracaat etmek istemiş ve bu hususta istediği izin Meclis-i Tıbbiyye-i Mülkiye ve Sıhhiye-i Umumiye komisyonlarınca ilaç henüz tecrübe edilmediğinden verilememiştir.
Yaşadığı devirde memleketini saran bulaşıcı hastalıklardan kurtarmak için mücadelesinden vazgeçmeyen Yusuf Zeki Bey gibi, günümüzde bilim insanlarımız Covid-19 aşısını bulmak ve bu hastalığı yenmek için mücadeleden vazgeçmemelidirler.
Kaynaklar: Devlet Arşivleri Başkanlığı, Osmanlı Arşivi, A.MKT.MHM, 592/16-1, 597/39; DH.İD, 165/50;DH.MKT, 1780/54, 1783/128, 1787/74, 1802/113, 1806/63, 1952/1, 1984/77, 1985/71, 1991/84; İ.HUS, 32/11; İ.MMS, 188/20; HR.İD, 2974/65, 2974/66; HR.TO, 74/34, 410/34; Y.MTV, 47/36 , 118/24; Y.PRK.AZJ, 27/65; Y.PRK.SGE, 3/71; Y.PRK.SH, 4/87; Ebul Faruk Önal, “Osmanlı Devrinde Aşılar Nasıl Korunuyordu?”, Tarih Bizi Çağırıyor I, ed. Osman Doğan-Selman Kılınç, İstanbul 2015, ss. 125-129; Osmanlı’da Salgın Hastalıklarla Mücadele, ed. İbrahim Başağaoğlu-Ahmet Uçar-Osman Doğan, İstanbul 2015; Lady Montagu, Doğu Mektupları, çev. Murat A. Erginöz, İstanbul 2017; Osmanlı Arşiv Belgelerinde İstanbul’da Afetler, haz. Fatma Ürekli-Raşit Gündoğdu-Ebul Faruk Önal, İstanbul 2018.
Çok güzel bir kitaptı çok beğendim muhteşem yazmışlar