Kültür Tarihi, Manşet

Şairane Bir Bakışla Tıp

ilac kitap

Divan Edebiyatı’nın en büyük şairlerinden biri olmakla birlikte muhtelif mevzularda birçok kitap da yazan Nâbî, toplumu ilgilendiren ve insan sağlığını etkileyen tıp ilmi hakkında da önemli malumatlar vermiştir. Nasihatnâme türünün önemli örneklerinden Hayriyye-i Nâbî’yi kaleme alan usta şair, bu eserinin bir bölümünde tıbbın ehemmiyetine özel olarak değinmiştir…

On yedinci asrın meşhur ve maruf şairi Urfalı Nâbî (asıl ismi Yusuf’tur/1642-1712), daha ziyade “Sakın terk-i edepten…” diye başlayan hürmet ve hikmet dolu mısralarıyla bilinir. Diğer taraftan büyük şairin en tanınmış eserlerinden biri de Hayriyye-i Nâbî’dir ki nice hikmetli ve faydalı beyitlerden müteşekkildir. Halep’te iken oğlu Mehmed Efendi adına kaleme aldığı Hayriyye, bir nevi nasihat ve ahlâk manzumesidir. Muhtelif kütüphanelerde birçok yazma nüshası bulunan eser, 1257 (1841) yılında Mısır Bulak’ta basılmıştır.

Mesnevî tarzındaki bu eserinde Nâbî, “Mebhas-ı lâzıme-i hikmet ü tıp” başlığı altında tıp ilminden, hekimlikten, şifadan vesaireden bahseder, öğütler verir. Tıp ilmi o kadar mühimdir ki, neredeyse her mümine farzdır. Nitekim Osmanlı âlimleri “Sıhhati korumak, akdem-i ferâizdendir.” yani önde gelen farzlardandır demişlerdir. Bu sebeple hasta, kendini işinin ehli “üstad” bir “hekîm-i hâzık”a teslim etmeli, “yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder!” sözünce, nâ-ehiller elinde bırakmamalıdır.

Urfalı Nâbî’nin temsilî çizimi © Yedikita Dergisi

Artık, şaire kulak verelim:

Mümine farzdır eyâ rûh-ı revân

İlm-i ebdân ile ilm-i edyân

(Ey oğul, mümine, din ve beden/sıhhat ilmini bilmek farzdır.)

 

Tıpdır akvâ-yı mühimmât-ı fünûn

Ânı münkir değil illâ mecnun

(En mühim fenlerden biri de tıptır ki bunu ancak deli olan inkâr eder.)

 

Kangı mahrûse ki yok anda hekîm

Yok cevâz olmağa ol yerde mukim

(Hangi şehir ki hekim yoksa orada oturmak caiz değildir.)

 

Kangı mamurede ki olmaya tıp

Telef-i nefsi olur müstevcib

(Hangi şehir ki orada tıp yoksa, bu durum insanların telef olmasına sebep olur.)

 

Etmiş eczâ-yı akâkîri Huda

Maraz u illete esbâb-ı şifâ

(Allahü Teâlâ bitki köklerini hastalıklara şifa olsun diye yaratmıştır.)

 

Denir ammâ o tabibe hâzık

Ki ola ismi hekîme lâyık

(Bir tabip hâzık/mütehassıs ise hekim denilmeye layıktır.)

 

Çün fünûn görmeğe muhtaç tabîb

Her birinden ola bir hisse nasîb

(Zira tabipler, her birinden hissedar olmak için çeşitli fenleri öğrenmeye muhtaçtır.)

 

Evvelâ hey’et ü hikmet lâzım

Nahv ü sarf ü Arabiyyet lâzım

(Evvela hikmet ve astronomi ile Arapça gramerini bilmesi lazım.)

 

Hem mücerreb ola, hem ehl-i kitâb

Ola dânâ-yı havâss-ı a’şâb

(Hem tecrübeli olmalı hem kitabî ve nebatın dilinden de anlamalı…)

 

Nabzdan eyleye teşhis-i araz

Ola sebbâbesi câsûs-ı maraz

(Casus gibi olan işaret parmağıyla nabzı yoklamalı ve teşhisini yapmalı)

 

Tab’-ı eczâ-yı akâkîri bile

Kişver-i cismde tedbiri bile

(Bitki köklerinin her birinin vücut ülkesinde hangi hastalığa iyi geleceğini bilmeli)

 

Ede tedbir ü tecerrüble ilâc

Etmeye cehl ile ifsâd-ı mizâc

(Tecrübe ve tedbiri elden bırakmadan ilaç vermeli, cehaletle hareket edip mizacı ifsat etmemeli)

Nâbî’nin Hayriyye adlı eserinin ilk sayfası (Süleymaniye Ktp., Hüsrev Paşa, nr. 512)

Ola merzâya delîl-i sıhhat

Olmaya takviye-dâd-ı illet

(Hastayı sağlığına kavuşturmalı, hastalığını daha kötü hâle getirmemeli)

 

Etmeye neşter-i cehli hûn-rîz

Olmaya râh-zen-i ömr-i azîz

(Cehalet neşteriyle kan dökmemeli, aziz olan ömrün önünde yol kesicilik yapmamalı)

 

Denmez ol şahs-ı heves-kâra hekîm

K’ola bî-tecrübe vü bî-ta’lîm

(Tecrübesiz ve tahsilsiz bir heveskâra hekim denilemez.)

 

Hod-be-hod tıbba o kim sâlikdir

Ne tabîb ol maraz-ı mühlikdir

(Kendi kendine tabiplik yapmaya kalkışan kimse, olsa olsa helak edici bir hastalıktır.)

 

Bir nice harf-i tabâbet kapmış

Kendiyi nakd-i Felatun yapmış

(Böyleleri, tıbba dair üç-beş harf öğrenmekle kendini Eflatun yerine koyar.)

 

Söz arasında satar bârid ü hâr

Sanır amma ki esâmî-i diyâr

(Konuşurken bârid/soğuk ve hâr/sıcak kelimelerini kullanır ama zanneder ki bunlar birer şehir ismidir.)

 

Derdi ya akçe ya hod şöhretdir

Fenn-i hikmet arada âletdir

(Gayesi ya para veya şöhrettir. Hekimliği de emeline ulaşmak için bir vasıta görür.)

 

Zu’mu var öğrenemez ehlinden

Öldürür hastaları cehlinden

(Her zaman şahsî zanlarıyla hareket edip işi ehlinden öğrenmez de cehaleti sebebiyle hastaları öldürür.)

 

İktizâ etmeyicek yorma tenin

Tahta-i tecrübe etme bedenin

(Gerekmedikçe vücudunu aşırı yorma ve tecrübe tahtası etme.)

 

İktizâ ettiği dem bî-te’hîr

Re’y-i huzzâk ile eyle tedbir

(İcap ettiği zaman da tehir etmeden mütehassıs hekimlere danış, çaresine baktır.)

 

Et müdâvâ bulucak üstâdın

Vezn kıl rütbe-i isti’dâdın

(Üstadını bulduğunda kendi kabını ölç de hemen tedavi ol.)

 

Rence kâfi sana tıbb-ı nebevî

Tıbb-ı şâfî hikem-i Mustafevî

(Hastalıklara yakalanmamak için sana tıbb-ı nebevî yeter, çünkü Efendimiz Aleyhisselâm’ın hikmetli tavsiyeleri, başlı başına bir şifadır.)

 

Mideye dedi Nebî beytü’d-dâ’

Hımye hakkında dedi re’s-i devâ

(Peygamber Efendimiz (s.a.v.), mideye “hastalıkların evi” dedi, perhize de “çarelerin başı”…)

 

Hak seni etmeye muhtâc-ı hekîm

Tûl-i ömr ile vere tab’-ı selîm

(Allahü Teâlâ seni hekime muhtaç etmesin. Uzun ömür ile selamet ihsan eylesin.)

MAYIS SAYIMIZIN TAMAMINI BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ

 

Önceki MakaleSonraki Makale

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir