“Burada hiç yoktan ordular oluşturmak mümkün. Bu orduları, ölüme doğru sürmek de mümkün. Ben bu imkânlardan bol bol istifade ediyorum. Fakat oluşturduğum orduları sendeleten bir engel var: Türklerin yaşayan hatıraları! Üç dört yıl önce her kudreti ve her milleti yenen Türkler, şimdi de silinmez hatıraları ile her teşebbüsü sendeletiyorlar. Ölümden korkmayanlar, bu hatıralardan korkuyorlar.
Hemen her yürekte bu korkuyu seziyorum. Demek ki yalnız Türkleri değil, onların tarihini de yenmek lazım. Bu vaziyette ben, Türklerin, düzinelerle milleti idare edebilmelerindeki muvaffakiyetli sırrı da anlıyorum. Onlar, milletleri bir kere yeniyorlar. Fakat kazandıkları zaferi, ruhlarda ve nesillerde yaşatmayı biliyorlar.
Bir değil, birkaç ihtilal bile Türk’ün iliklere işleyen gizli hâkimiyetini yıkmaya kâfi gelmeyecek. Türklerde yalnız sonsuz bir cesaret değil, iradeleri sersemleştiren bir sihirbaz zekâsı da varmış. Zaten yarı Avrupa’yı asırlarca boyunduruk altına almaları başka türlü mümkün olmazdı.”
(General Çarnayev)
Çanakkale Cephesi, Birinci Cihan Harbi’ndeki cephelerden sadece biriydi. Buna rağmen Çanakkale de kendi içerisinde o kadar çok cepheye ayrılmıştı ki…
Vatan müdafaası sadece siperlerde süngü çarpışmaları olarak kalmıyordu. Gelibolu’ya her taraftan ordular yığan müttefikler, denizaltını dahi boş bırakmamışlardı. Osmanlı ordusu, Çanakkale’de hem karadan hem denizden hem de havadan kuşatılmış vaziyetteydi. Bütün bu cepheler yetmezmiş gibi bir de işin basın ayağı vardı.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 166. sayısından (Haziran 2022) okuyabilirsiniz.