Zihnimizde, Osmanlı’nın kuruluş yıllarına ait pek çok bilinmezlik ve bilgi karmaşası ile Bursa-Yenişehir’e doğru yola çıkıyoruz. “İlk”lere sahne olan bu topraklardaki arkeolojik çalışmaların çok yetersiz oluşu, tarihî mirasın korunamaması gibi konuların, bu bilinmezlik deryasını daha da derinleştirdiğinin farkındayız. Her şeye rağmen biliyoruz ki yolculuğumuzun sonunda varacağımız şehri, Osman Gazi kurmuş…
İstanbul’dan Yenişehir’e ulaşım için birkaç alternatif olsa da şehrin yoğun trafiğinden bunalan bizler, direksiyonumuzu dağ yollarına çeviriyoruz. Yenişehir’e İznik üzerinden de gidilebiliyor ama biz daha önce kullanmadığımız bir güzergâhı seçiyor ve İznik gölünün Bursa’ya nazır kıyılarını takip ediyoruz. Yol boyunca gördüğümüz köylerin isimleri ve sakinleri, hep tarihten bir şeyler fısıldıyor bizlere.
Dağların ve vadilerin, kırk beş dakika sonra yerini düzlüklere terk edeceğini bilmeden, keskin dönemeçlerin akışına bırakıyoruz kendimizi.
Yenişehir’e yaklaştıkça tepeler düzleşiyor, yoğun ağaçların yerini önce bodur bitkiler alıyor, sonra onlar da seyrekleşiyor. Derken etrafımız, göz alabildiğine uzanan tarlalarla kaplanıyor. Sonradan öğreniyoruz ki meğer Yenişehir, ülkemizin sebze üretiminde önemli bir yere sahipmiş. Özellikle de biber üretiminde önde gelen yerlerdenmiş. Şimdi diyoruz, şu biber ve patates tarlaları mı bir zamanlar Osman Gazi ve askerlerinin Bizans tekfurlarına dünyayı dar ettiği savaş meydanları… Şu güneşe aşık ayçiçekleri gibi nice Hak aşığı derviş, bu topraklarda kim bilir ne hizmetler görmüştü vaktiyle…
Yarhisar Bizi Bekliyor
Rehberimiz Mehmet Bey’le buluştuktan sonra Yenişehir hakkında ilk sorduğumuz ve öğrendiğimiz şeyler bunlar oldu. Artık tarihe doğru bir yolculuğa çıkabilirdik. Kendisiyle önceden paylaştığımız güzergâhımızı yeniden müzakere edip tekrar arabamıza bindik. İlk hedefimiz, Yarhisar’dı. Orada, Orhan Gazi Camii ve Hamamı ile Nilüfer Hatun Çeşmesi bizi bekliyordu.
Kapak yazısının tamamını Yedikıta Dergisi 167. sayısından (Temmuz 2022) okuyabilirsiniz.