Kıbrıs üzerine düzenlenen bir kaç günlük kültür seferinden izlenimlerin aktarılacağı bu yazının öncelikle savaştan bahsetmeyen bir yazı olmasını isterdik. Lakin tekrar yaşanmaması adına 1974 öncesinde ada Müslümanlarına yapılan zulmün unutulmaması da yegâne gayemiz…
Mermilerin duvarlarda bıraktığı oyuklar… Kum torbalarından mevziler yahut duvarlara açılmış mazgallar… Sahipleri öldüğü ya da göç ettiği için terk edilmişlikten çöken binalar… Üst üste dizilmiş, iki milleti ayıran variller, dikenli teller ve askerî bölgeler… Kendi başlarına bırakıldığında nereyi anlatmak istediği tam olarak bilinemeyecek bu cümleler Kıbrıs’ı anlatmaya elbette yetersiz. Lakin neyin ve kimin savaşı olursa olsun bir savaşın acı yüzünü anlatmak için kâfi… Kıbrıs üzerine düzenlenen birkaç günlük kültür seferinden izlenimlerin aktarılacağı bu yazının öncelikle savaştan bahsetmeyen bir yazı olmasını istedik. Lakin, tekrar yaşanmaması adına 1974 öncesinde ada Müslümanlarına yapılan zulmün unutulmaması da yegâne gayemiz. Bunun için de savaşa dair gördüğümüz ve tesirinde kaldığımız birkaç sahneyi kısaca zihninizde canlandırmak istedik. “Allah, ada halkına o günleri tekrar yaşatmaz inşaallah.” diyerek başlıyoruz. Akdeniz’in en büyük ve belki de en önemli adası olan Kıbrıs bu önemi sebebiyle sürekli savaşlarla yüzleşen, uzun tarihi boyunca sık sık sahip değiştiren ufak bir kara parçası. Güneyde yaşayan Rumların doğalgaz arayışlarına bakılırsa (bu mesele günümüzde bizlerce unutulmuş, akıbeti belirsiz mevzulardandır) adanın üstü kadar altı da kıymetli. Değersiz olana kimse rağbet göstermezken, değerli olanın sahibinin bilinmediği bir dünyada Kıbrıs’ın geleceği düşündürücü.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 89. sayısından (Ocak 2016) sayısından okuyabilirsiniz.