Kültür Tarihi, Manşet

Savaşçıların Baş Tacı Miğferler

miğfer

Eski çağlarda savaş meydanında düşmanla çarpışmaya başlandığı vakit, dikkat edilecek iki mühim husus vardı: Evvela bedeni korumak, sonra düşmanı yere sermek. Düşman, ok ve kılıçla yıkılır; beden, zırh ve miğferle korunur. Mevzumuz olan miğferler, sadece demirden ibaret değildi. Ustaların asırlık tecrübesinin ve muazzam emeğinin şaheser aletleriydi. Ustaların elinde birer sanat eserine dönüşen miğferler, cenk meydanında ise yiğitlerin baş tacıydı…

Tarihimiz, sayısız mücadelelerle dolu. Ecdadımızın cenk meydanlarında kazandığı zaferler, gösterdiği yiğitlikler, bugün dahi hafızalarda tazeliğini koruyor. Ancak i’lâ-yı kelimetullah için savaşan askerlerin bu başarısında savaş teçhizatlarının payı, hafife alınamayacak kadar büyük.

Kızılca kıyametin koptuğu harp yerinde düşmandan gelecek kılıç, mızrak, ok darbelerine karşı, başın özellikle alın, ense ve burun gibi yerlerinin korunması elzemdi. Savaş esnasında vücudun tamamı tehlikede olmakla beraber en iyi korunması gereken kısım, şüphesiz baştı. Çare olarak başlık üretildi. Bu başlığa muhtelif isimler verilse de umumiyetle “miğfer” olarak bilindi. Ateşli silah teknolojisinin gelişmesinden sonra, miğferler ehemmiyetini kaybetti. Yavaş yavaş savaş meydanlarını terk ederek, bir süre merasimlerde kullanıldı. Nihayetinde, müze ve sergilerde sanat eşyası olarak yerini aldı.

Savunma Silahı Olarak Miğfer

Savunma maksadıyla kullanılan miğferler, muhtemelen demirin işlenmeye başlamasından bu yana kullanılageldi. Ancak şahesere dönüşmesi, Türklerin eliyle oldu. Miğfer özellikle Osmanlılar devrinde altın çağını yaşadı.

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 150. sayısından (Şubat 2021) okuyabilirsiniz.

Önceki MakaleSonraki Makale

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir