Şehrin güzelliğine doyamayanlar onu eşyaya taşımışlar. Kadim İstanbul, yalnızca taş binalarda değil, ince işçilikle bezeli porselen tabaklarda, zarif fincanlarda, şerbetliklerde yahut heybetli vazolarda hayat bulmuş. Porselenin üzerine işlenen minarelerin inceliği, zarafete; Boğaziçi manzarası, ferahlığa; nehirler, akıp giden zamana işaret olmuş…
Bir müzede gördüğünüz eser, tek başına size bir mana ifade etmeyebilir. Yahut sergi gezintiniz sırasında rastladığınız duvarda asılı bir manzara, bazen sizi içine çekmeyebilir. Ama onları, zihniniz ortak bir paydada buluşturduğunda farklı bir fikrî ve estetik yolculuğa çıkabilirsiniz. Bu yazının yolculuğu da böyle oldu.
Topkapı Sarayı’nda ve başka başka mekânlarda gördüğüm İstanbul manzaralı porselen eserler, zihnimde âdeta kıymetli eşyalar sergisi oluşturdu. Ve bana, İstanbul’a farklı pencereden bakabileceğim bir görsel şölen sundu…
Prestij Göstergesi Saray Sanatı: Porselen
Gerek estetik gerekse teknik açıdan taşıdığı değerle yüzyıllar boyu prestij ürünü olarak görülen porselen, dayanıklı bir seramik türü. İlk kez Çin’de Tang Hanedanlığı döneminde (M.S. 618-907) imal edildiği düşünülüyor. Çin’deki porselen objeler ve yapılış tekniği 13. yüzyılda Avrupa’ya taşınmış. Özellikle 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupalı devletlerce porselen sanatı büyük gelişme göstermiş, diplomatik hediye ve satın almalar yoluyla Osmanlı sarayına da bu zarif eşyalar ulaşmış.
Osmanlı’da porselene ilgi giderek artmış, 1845 yılında Eser-i İstanbul damgasıyla porselenler imal eden Beykoz’daki ilk atölye hizmete başlamıştır. İthal porselenlerin yerine yerli üretimi daha da geliştirmek amacıyla sanayi ve sanatın hamisi İkinci Abdülhamid Han’ın teşvikleriyle 1890’da kurulan Yıldız Çini Fabrikası’nda devrin porselenleri özenle üretildi. Avrupa’dan Osmanlı ülkesine davet edilen ustaların ve Osmanlı sanatkârlarının ellerinde başka bir boyuta ulaşan porselen eşyalar; geleneksel motifler, nebati bezemeler ve geometrik desenlerin yanı sıra müstesna güzellikteki İstanbul manzaraları ile de süslenmişti. Avrupalıların Osmanlı ülkesi için ürettiği porselenlerin odağında da İstanbul vardı.
Porselenlerin güzelliğine daha da güzellik katan İstanbul manzaralı objeler; günümüzde farklı mekânları, müzeleri ve sergileri süslüyor. Size bu güzelliklerden birkaç misal sunmak, eşyaya ve şehre bakış açınızı değiştirmek, yazının hissesine düşen gayesidir.
Eşyaya Nakşolan İstanbul
Osmanlı porselenciliğinin ilk zamanları Avrupa etkisindedir. Fransa’daki Sèvres ve Limoges porselen fabrikalarından her türlü teknolojik malzeme getirtilmiştir. Yıldız Çini Fabrikası’nın ilk müdürü de Mösyö Louis Date olmuştur. Başlarda Fransız form ve desenleri örnek alınmış, daha sonra özgün tasarımların üretimine geçilmişti. Osmanlı şehirlerinin ve özellikle İstanbul’un başrolde olduğu porselen objeler karakteristik bir üslup oluşturmuştu.
Porselenlere İstanbul manzarası işlenirken eski zaman gravürleri, yağlıboya resimleri veya Yıldız Fotoğraf Albümü’ndeki fotoğraflardan istifade ediliyordu. İstanbul’un günümüze ulaşamamış mekânları bir anlamda, porselenlerle yaşatılmaya çalışılmıştı.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 193. sayısı (Eylül 2024) okuyabilirsiniz.