Osmanlı Devleti’nde ve toplumunda resmî ve özel hayatta, imza yerine kullanılmış olan mührün pek büyük bir önemi ve rolü vardı. Dilekçe ve mektup gibi bazı belgelerde bazen mühür veya imza kullanılıp resmî ve önemli vesikalarda, mahkeme-i şeriyye ilâm ve hüccetlerinde ise imza ve mühür birlikte kullanılmıştır. Bu usul, yazılan şeyin sahte olmadığını bildirmek açısından mühimdir…
Farsça asıllı bir kelime olan mühür, bir şahsın veya idarenin ismi hakk edilmiş (kazınmış) bulunan madenî veya taştan damga demektir. Mühür, imza yerine mektuplar ve senetlerin altına ve mektup zarfını yahut bir kapı, kapak vs.’yi yapıştı-ran mumun üzerine basılırdı. Mühür, basıldığı kâğıda belge niteliğini kazandırır; bir şahsın, hükmi şahsiyeti olan bir makam veya kurumun adına hakkedilmişse o şahsı, makam veya kurumu temsil eder.
Mühür, bir malın dokunulmazlığını sağlamak için de kullanılırdı. Eşya bir paket yapılıp iplerle bağlanır ve düğüm yeri, mal sahibinin mührü ile mühürlenir. Bu usul, mührün taklidi mümkün olmadığı için son derece güvenilirdi. Mühür, bir eşyanın kimin olduğunu göstermek için de eşyanın üzerine, mesela kitaplara ve ciltlere basılırdı.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Ağustos (36. Sayı 2011) sayısından okuyabilirsiniz.