Okulunuzun duvarında asılı olan yahut coğrafya kitaplarında yer alan tam sayfa dünya haritasını, üzerindeki ülkeleri, kıtaları bir düşünün. Şimdi hepsini unutun. Çünkü gerçekleri tam olarak yansıtmıyorlar. Dünya, bildiğiniz gibi olmayabilir. Haritaların bize aktardığı kadarıyla değil, gerçek manada bir coğrafî yolculuğa çıkalım…
Afrika ile Grönland, yaygın olarak kullanılan haritalarda hemen hemen aynı büyüklükte gözükse de Grönland, Afrika’ya nazaran yaklaşık 15 kat daha küçük bir kara parçası.
Yine dünya haritasında Alaska, Brezilya kadar yer kaplamasına rağmen Brezilya, gerçekte 5 kat daha büyük bir ülke.
Ya Rusya’ya ne demeli. Haritalarımızın kuzeyinde genişçe yer almasına, hatta yüz ölçümü itibariyle en büyük ülke olmasına rağmen Rusya’nın toprakları, 17 milyon kilometre. Afrika ise haritalarda ondan daha küçük gözükmesine rağmen, toprakları 30 milyon kilometrekare. Yine devasa gözüken ABD, Kanada, hatta Çin’i, Afrika kıtasının içine kolayca sığdırabilirsiniz.
Bu durumun sebebi ne olabilir? Bize haritalarda doğruları göstermediler de yanlışlarla bizi niye yanılttılar? Ülkelerin küçük veya büyük gözükmesinin ne önemi var ki? Bunlara benzer sorular ve daha fazlası aklınıza gelmiş olabilir. Bu sorulara cevap aradığımız, dünyanın farklı coğrafyalarını ziyaret edeceğimiz, haritacılık tarihi ve hatalı haritaların gizeminde, bir yazı yolculuğuna ne dersiniz?
Dünyayı Önümüze Seren Haritalar
Bir kâğıt, deri veya taş parçasının üzerindeki şekiller, ifadeler, bize dünyanın kapılarını aralıyor. Haritalar; hayallerin ötesinde, insanlığın merakını ve keşfetme arzusunu derinlemesine yansıtan müstesna materyaller.
Teknik manada coğrafî bir bölgeyi, tek yahut pek çok özelliğiyle birlikte bir zemin üzerinde grafik, şekil ve yazılarla temsil etmeye, haritacılık deniliyor. Bu temsiller genellikle düz bir yüzey üzerine, taşınabilir formlarda yapılıyor. Haritacılık, geçmişi, insanlığın ilk devirlerine uzanan bir disiplin. İlk haritaların, gündelik yaşayış içerisinde insanoğlunun hayat alanlarını belli etmek için çizildiği düşünülüyor. Mağara duvarlarında ve kil tabletlerde, insanların yerleşim sınırlarını, avcılık bölgelerini gösteren haritalara rastlamak mümkün.
Bilinen en eski harita örneği, tarihteki ilk toplu yerleşim bölgelerinden biri olan Çatalhöyük’te bulundu. M.Ö. 6500 civarına tarihlendirilen haritamız; yaklaşık 3 metre uzunluğa ve 90 cm yüksekliğe sahip. Haritada değişik ebatlarda 80 kadar ev, höyüğün tepesine doğru sıralanmış ve çizilen evlerin iç planları dahi haritada yer alıyor. 1964’te dünyanın bilinen en eski haritası ilân edilen Çatalhöyük Haritası, önemine binaen yerinden sökülmüş ve şimdilerde Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergileniyor.
Bilinen en eski dünya haritasının sahibi ise Babilliler. İngiltere’deki British Museum’da sergilenmekte olan Babil Dünya Haritası, M.Ö. 600’lere tarihlendirilmiş. 12.2×8.2 cm ebatlarında bir kil tablet üzerine çizilmiş harita; iç içe iki çemberden oluşuyor. Haritanın iç çemberinde, Babil şehri merkezli dünya haritası yer alırken ikinci çemberde ise “acı deniz” ismiyle tanımlanan okyanus simgeleniyor. Haritaya, biri üst kısımda, diğeri tabletin arka tarafında olmak üzere iki çivi yazılı metin eşlik etmekte.
Babilliler gibi Yunanlılar da Yunanistan’ı, dünyanın merkezinde kabul eden haritalar yapmıştı. Zira eski dünya haritalarında öne çıkan unsur, dünyanın merkezi olarak, haritanın çizildiği devletin başkentinin gösterilmesi idi. Yunanlı Hekataeus, Anaksimandros ve Herodot, coğrafya bilimine önemli katkılar sunan harita yapıcılardır. Filozof ve tarihçi Hekataeus’un M.Ö. 500’de çizdiği haritanın merkezinde, Yunanistan ve Anadolu yer alıyordu. Akdeniz ve Karadeniz kıyılarındaki ülke tasviriyle Hekataeus’un haritası, Babil’de çizilenden daha kapsamlıydı. Anaksimandros ve Heredot’a atfedilen haritalar da dünya tasavvurunun bilinen ilk örneklerindendir.
Kapak yazısının tamamını Yedikıta Dergisi 192. sayısı (Ağustos 2024) okuyabilirsiniz.