İlk tahsilini 1950’li yıllarda bir köy mektebinde amcasından almıştı Hulusi Yavuz Bey. Sonra İstanbul ve derken Cambridge ve Manchester’da devam etti talebelik hayatı. Hulusi Bey’in; ezanın Türkçe okunduğu devirlere, Sultan İkinci Abdülhamid’den “halife” olarak bahsettiği için tezini kabul etmeyen İngiliz profesöre, Hicaz’a niyetlenmişken yolunun Yemen’e düşmesine ve Ömer Nasuhi Bilmen’le olan akrabalığına dair anlattıklarını sizler için kâğıda döktük…
Evvela hayat hikâyenizle başlayalım hocam. Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Aslında insanın kendisini anlatması zordur; böbürlenmek gibi geliyor bana biraz. Şöyle başlayalım: Ben Zonguldak, Devrek’in Aksu Köyü’nde 1 Mart 1942’de doğdum. Dedem muallimdi ve 1945’te Devrek’te muallimlik yapıyordu. Tatillerde köye geldiği zaman evlenme çağında olan çocuklara namaz sureleri öğretiyordu. O dönemde babam da fahrî müezzindi. Ezan Türkçe okunurdu. Köyün müstakil bir binası vardı, ilmihalini öğrenmek isteyen çocuk ve gençler orada toplanırdı. Dedem kapıdan girer ve derdi ki “İçinizde ilkokula devam eden varsa gelmesin.” Çünkü o tarihlerde o yaşlarda dinî terbiye yasaktı.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi 88. sayısından (Aralık 2015) okuyabilirsiniz.