İçindekiler
Sırf renginden yahut ırkından dolayı insanların hor görüldüğü bir dünya burası. Hâlâ birileri sırf bu yüzden öldürülebiliyor. Daha eski tarihlere gidersek çok daha kötü sahnelere şahit olabiliriz ama o kadar uzaklaşmayalım bugünden. Çok değil, daha 20. yüzyılın başında siyahî bir ABD’linin pilot olma lüksü(!) yoktu. Hâlbuki aynı tarihlerde Osmanlı vatandaşı bir siyahî, sırf pilot olması için yurtdışına eğitime gönderilmişti…
Eugene Jacques Bullard adını duydunuz mu hiç? Herkes onu yakın zamana kadar dünyanın ilk siyahî pilotu olarak biliyordu. Hüzünlü bir hikâyesi vardı. 1895 yılında Amerika’nın Georgia Eyaleti’nde dünyaya gelmişti. Siyahların hemen hiçbir insanî hakkının olmadığı bir devirde nasıl olduysa okumuş, pilot olmuştu. Fakat ülkesinde siyahlara karşı üst düzey bir hassasiyet vardı. ABD’nin medenî(!) beyazları, siyahların pilotluk gibi basit işlerle uğraşmasına razı olmayacak kadar yüce gönüllü insanlardı.
Mr. Bullard, mesleğini memleketinde icra edemedi. Bu sebeple ABD flolarında değil, Fransız Lafayette flosunda görev aldı. Onun siyah tenli bir insan iken pilot olabilmesi ilginç bir hikâyeydi Batı için. İnsanların ten rengine göre tasnif edildiği o dünyada bu öykünün bir değeri vardı. Eugene Jacques Bullard uzun süre “ilk siyahî pilot” olarak bilindi bu yüzden. Fakat işin aslı öyle değildi.
Köle Çiftçinin Oğlu
1883 yılında İzmir’de Ahmed Ali isminde bir çocuk dünyaya geldi. Annesi Zenciye Emine Hanım, babası ise Ali Bey’di. Emine Hanım da Ali Bey de siyah tenliydi. Aileleri Osmanlı’da köleydiler. Köle deyince sırtında kırbaç iziyle dolaşan zayıf ve hastalıklı, âciz kişileri düşünür bugünün insanları. Öyle değildi elbette. Kölenin dünya üzerinde en fazla haysiyet gördüğü memleket bizimkidir. Nitekim
Emine Hanım ve Ali Bey’in İzmir’de yaşama nedeni de buydu. Kölelik kaldırıldığında devlet, bu insanlara bir emanet gözüyle baktı ve her köle aileye İzmir’de çiftlikler bağışladı. Ahmed Ali de işte bu çiftliklerin birinde doğdu.
İlk tahsilini yine İzmir’de aldı Ahmed Ali. Gönlü denizdeydi. Mavi sulara tutkundu. 1904 yılında Osmanlı Bahriyesi’ne çarkçı makine subayları yetiştiren Haddehane Mektebi’ne girdi. Dört yıl sonra bir “mülâzım-ı evvel”di artık.
Çelik Kanatlılar Tarih Sahnesinde
Onun okula başladığı yıl dünya yeni bir teknoloji ile tanışıyordu. Wright Kardeşler, başarılı uçuş denemeleri gerçekleştiriyordu. 1909’da ABD ordusu ilk uçağını edinmişti bile. Osmanlı basireti, bu yeni açılımı görmezden gelemezdi. 13 Ekim 1910’da ilk adım atıldı. Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa’nın girişimleriyle ilk uçaklarımız alındı. Ve hemen ardından ilk pilot adaylarımız yurtdışına eğitime gönderildi.
Fransız Louis Charles Joseph Blériot’nun “Ecole Blériot”su ve İngiltere’deki Bristol Flying School, ilk Osmanlı pilotlarını yetiştirdi. Süvari Yüzbaşı Fesa Bey ve İstihkam Teğmen Yusuf Kenan Bey, bu eğitimi alan ilk kişilerdi. İkinci kafileye Ahmed Ali Bey de dâhil edildi. Zira başarılı bir subaydı ve havacılık eğitimi için gereken tüm vasıflara sahipti. İmtihanları da geçmişti.
Ahmed Ali Bey ve diğer pilot namzetlerimiz eğitim aladursun, yurtta da başka adımlar atıldı. 1911’de, Kurmay Yarbay Süreyya Bey, havacılık teşkilâtını kurmakla görevlendirildi. Aynı yıl “Havacılık Komisyonu” faaliyete başladı. Osmanlı acele ediyordu. Zira küresel düzende işler hızlı yürümekteydi. 1911’de İtalyanlar Trablusgarb Harbi’nde uçakla arz-ı endam etmişti. Gelecek birkaç yılın yepyeni bir dünya düzeni oluşturacağı hissediliyordu.
1912 yılına gelindiğinde Havacılık Komisyonun girişimlerini belli bir noktaya getirmiş ve İstanbul Yeşilköy’de ilk havacılık okulumuz açılmıştı. 25 Haziran 1914’te ise bu mektebin hemen yanına “Bahrî Tayyare Mektebi” kuruldu. Asırlarca dünyanın en güçlü donanmasına sahip olan Osmanlı, deniz kuvvetlerine bağlı bir havacılık oluşumunun ne kadar önemli olduğunu biliyordu.
Cihan Harbinin İlk Kıvılcımı
Eğitimini tamamlamış ve yurtdışından dönmüş olan Ahmed Ali Bey, bu okula atandı. Ama… 28 Haziran 1914’te yani Bahrî Tayyare Mektebi’nin açılmasından sadece üç gün sonra Saraybosna’da Gavrilo Princip adlı bir Sırp, Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand’ı ve eşi Sophie’yi suikast ile öldürdü. Habsburg Hanedanı’nın tek varisi ölmüştü. Bu yüzden Avusturya, Sırbistan’a savaş açtı. Ve cihanı tutuşturan Birinci Dünya Savaşı başlamış oldu.
Ahmed Ali Bey’in görev yaptığı Bahrî Tayyare Mektebi’nin müdürü olan Goys De Mezeyrac, savaşta ülkesine destek olmak için Fransa’ya gitti.
Yerine Alman Erich Serno geldi. O zamanlar bir yüzbaşı olan Erich Serno, Osmanlı’ya uçak temin etme noktasında da önemli adımlar atmış ve savaş devam ederken binbaşı olmuş bir askerdi. Ahmed Ali Bey, okuldaki vazifesine ve eğitimine Serno’nun nezaretinde devam etti.
O günlerde Ahmed Ali Bey bir haber aldı. Küçük kardeşi Ali, Çanakkale’de şehit düşmüştü. Vatan müdafaası her alanda, yoğun biçimde devam etmekteydi. Ahmed Ali Bey, orduya lazımdı. Zira pilotumuz pek azdı. 11 Kasım 1916’da bir hava müfettişi, başkomutanlığa Ahmed Ali Bey’in artık pilot olarak görevlendirilmesini talep eden bir yazı yazdı. Böylece 14 Şubat 1917’de Ahmed Ali Bey, yüzbaşılığa terfi etti. 34 yaşındaydı. Çok da iyi bir pilottu.
“The Ottoman Army” kitabının yazarı David Nicolle, onun için: “Kanatlanan ilk siyahî kaptan” diyordu. Ve Osmanlı havacılığını anlatırken Ahmed Ali Bey hakkında “Onun kanatlarıyla uçan Osmanlı” ifadesini kullanmaktaydı.
Haliç’ten Anadolu’ya Kaçırılan Uçaklar
Ahmed Ali Bey, İzmir Bahrî Tayyare Bölüğü’ne atandıktan birkaç ay sonra Birinci Dünya Savaşı sona erdi. Merkeze alındı. Evet savaş bitmişti ama Türkiye’nin macerası yeni başlıyordu. Millî Mücadele’nin en can alıcı anlarından birinde, kilit bir görev üstlendi. İşgal altındaki İstanbul’dan kaçtı ve Konya Tayyare İstasyonu’nda vazifeye başladı. Eldeki uçaklar yetersiz olduğu için Haliç’te bekleşen tayyareleri kaçırmak icap ediyordu. Arkadaşlarıyla birlikte tam üç adet uçağı gizlice kaçırıp Konya’ya getirdi ve biz hava savunmamızı bu uçaklarla yapabildik. Ahmed Ali Bey, İstanbul Boğazı’ndan Batı Karadeniz’e kadar olan sahada düşman gemilerini havadan takip edip raporlar tuttu.
Harbin ardından Türkiye’deki tüm havacılık hizmetleri bir yere toplandı. İzmir Güzelyalı’da bir tayyare bölüğü oluşturuldu. Ahmed Ali Bey, 1924 senesinde bu bölüğe atandı. Görevini burada da başarı ile sürdürdü. 1928 yılında ise Hava Müsteşarlığı’na tayin edildi. Kendisine Bahrî Tayyare Madalyası tevcih edildi. 1949 yılına kadar hizmete devam etti ve ilk uçuşundan tam 33 yıl sonra, 66 yaşındayken emekli oldu. O, bu vatanın semasında binlercesi bulunan kıymetli yıldızlardan biriydi. 1969 senesinde vefat etti.
Önemli Olan Ten Rengi Değil, Vatan Sevgisi
Onun hikâyesi, Türk tarihinde binlercesi görülebilecek olan kahramanlık ve fedakârlık numunelerinden biriydi. Misali çokça olduğu için pek de dikkat çekmedi hani. Onun siyahî olması bizim için ilginç bir şey değildi. Elbette o da okurdu. Mühendis, hekim, pilot, asker, kadı olabilirdi. Bunda şaşılacak bir şey yoktu. Hâlâ da yok.
Fakat bir yanda siyah olduğu için ABD’de pilotluk icra edemeyen Eugene Jacques Bullard varken Ahmed Ali Bey’in hikâyesi yüreklere dokunmalıydı.
Sonradan “Çelikten” soyadını alan Ahmed Ali Bey, dünyanın ilk siyahî pilotuydu. Bizim için sıradan ama insanlık için çok mühim bir adım bu. Bilmekte, anlamakta ve anlatmakta fayda var.
Ahmed Ali Bey, ataları Nijerya’dan gelmiş bir Türk. Ve evlatları, torunları bugün hâlâ İzmir’de yaşıyor. Şimdi: “Yani Osmanlı’da ve Türkiye’de ırkçılık yoktu.” gibi bir cümle kursak pek lüzumsuz kalır bizce. Ahmed Ali Bey’i, nam-ı diğer Arap Ahmed’i rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.