Sultan, “Bu yayın kirişini bozup tekrar kuracak Osmanlı memleketinde bir baba yiğit, bir kahraman var mı?” diye haber salar. İstanbul’un bütün pehlivanları, güçlü kuvvetli adamları gelirler, yayı bozup kurmaya bir türlü muvaffak olamazlar…
Eski Türk devletlerinde ok ve yayın çok büyük önemi vardı. İyi ve makbul ok iki seneden elli seneye kadar ancak hazırlanabiliyordu. Kuvvetli yayları kurmak her baba yiğidin harcı değildi. Sultan Dördüncü Murad devrinde bununla ilgili bir hadise cereyan etmiş ve Dârüssaâde ağasının odasına odun taşıyan Deli Hüseyin gibi bir baltacıya sadrazamlığın yolunu açmıştır. Hadise şöyledir:
İran Şahı, elçisini Sultan Dördüncü Murad Han’a birçok hediyelerle gönderir. Hediyeler arasında kurulmuş bir yay da vardır. “Bu yayın kirişini bozup tekrar kuracak Osmanlı memleketinde bir baba yiğit, bir kahraman var mı?” diye sorar. İstanbul’un bütün pehlivanları, güçlü kuvvetli adamları gelirler, yayı bozup kurmaya bir türlü muvaffak olamazlar. Değil kurmak, hatta kirişini bile oynatamazlar. Padişah ferman çıkarır. “Bu yayı Dârussaâde ağasının odasına asasınız!.. Dileyen dilaverler deneye!.. Kim ki kurarsa, huzurumuza çıkarıla!…” Ferman derhal yerine getirilir. Yay sarayda, ağanın odasına asılır. Gerisini tarihçi Naîmâ’dan dinleyelim:
O zamanlar Deli Hüseyin Paşa acemi baltacı imiş. Dârussâde ağasının odasına kışın odun taşırmış. Bir gün ağanın odasını tenha bulur. Nöbetçiden başka kimse görmez. Duvarda asılı bir yay görür, ‘Şunu bir tecrübe edeyim.’ der. Esasen yayın orada niçin durduğundan, İstanbul’a niçin getirildiğinden haberi yok. Yayı bozar, kurmaya kalmaz, nöbetçi: ‘Aman ağa geliyor!’ der.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Nisan (20. Sayı 2010) sayısından okuyabilirsiniz.