Dünya Tarihi, Kültür Tarihi, Manşet, Yakın Tarih

Bin Turna İle Hayata Tutunmak

turna

Little Boy ve Fat Man isimli atom bombaları sadece Hiroşima’yla Nagazaki’yi değil, aynı zamanda insanlığın kalbini de hedef almıştı. Onlarla birlikte insanoğlu, bazı kimselerin ne kadar acımasızlaşabileceğini gördü. Bu yazıda, atom bombalarının sebep olduğu binlerce acıklı anıdan birini, küçük Sadako Sasaki’nin hikâyesini okuyacaksınız…

6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya atılan bomba, 80 bin kişiyi ânında öldürdü (bazı verilere göre 100 binden fazla). 9 Ağustos’ta Nagazaki’ye atılan bomba da ânında 40 bin kişinin ölümüne sebep oldu. Patlamalar esnasında ortaya çıkan yüksek radyasyon yüzünden daha sonra görülen kanser vakalarıyla bu rakam korkunç boyutlara ulaştı.
Hiroşima’ya atılan bomba patladığı esnada başkan Harry Truman, Potsdam Konferansı’ndan dönüyordu. Kendisine patlama haberi bildirildi. Yanında bulunanlara göre Truman “Bu, tarihteki en büyük hadisedir.” diyerek bağırmıştı. Bu, gerçekten tarihin en büyük hadiselerden biriydi. Ama şu var ki; Amerika bombaları patlattıktan sonra, olağanüstü bir şey olmamış gibi başını yukarı kaldırıp ıslık çalmaya başladı. Japonlar ise, Hiroşima ve Nagazaki şehirlerinde tam olarak neler olduğunu epey sonra öğreneceklerdi.

“Ziyan Olmasın Diye (!)”
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşananlar, insana şu soruyu sorduruyor: “Atom bombasının asıl hedefi gerçekten Japonya mıydı?” Görünüşe bakılırsa değildi. Zira ABD, savaş esnasında Rusya ile müttefik olmasına rağmen henüz savaş bitmeden içten içe onunla çatışmaya başlamıştı. Ve savaştan sonra en büyük rakibi Rusya’nın önüne geçmesi gerekiyordu. Bu açıdan atom bombası, ABD için, sıradan bir bombanın taşıdığı manadan kat kat fazlasıydı. İkinci Dünya Savaşı hakkında külliyetli bir eseri bulunan İngiliz askerî tarihçi Leddel Hart’a göre, Churchill de atom bombası meselesini, savaşı bitirmek için sıradan bir araç olarak görmekten uzaktı: “…Ruslara gerek duymayacağız. Artık Japon savaşının sonu, onların ordularının akınlarına bağlı değildi… Onlardan ricada bulunmaya ihtiyacımız yoktu…” diyordu.

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 136. sayısından (Aralık 2019) okuyabilirsiniz.

Önceki MakaleSonraki Makale

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir