Hayatın her sahasında kendine yer bulan edebiyat; vaktiyle, bizlerin bugün çok da vâkıf olmadığı bir muhtevaya ve derinliğe sahipti. Bunun en güzel numunelerinden birini, manzum akâidnâmelerde görebiliyoruz. Akâidnâme yazma geleneği, sahih itikada sahip İslâm âlimlerinin, itikatta tek hak mezhep olan Ehl-i Sünnet ve’l- Cemaat akidelerini, sağlam kaynaklar çerçevesinde tasnif ve tanzim etmeleri neticesinde ortaya çıkmıştı…
Kişinin fikri neyse zikri de odur.” sözü, irfan imbiğinden süzülüp cümle kalıbına dökülen güzel kelamlardandır. Bu söz, yalnızca kişiler için değil, kişilerden müteşekkil milletler için de rahatlıkla söylenebilir. Edebiyat ise bu fikirlerin, “edep” ile zikredilerek ses ve söz bulduğu mekândır. Bütün gayreti, İslâm’ı yaşamak, yaymak ve yaşatmak olan ecdadımız, bu düşüncelerle lisandan dökülen yahut kâğıda akseden sözlerine de azamî derecede dikkat etmiştir. Bunun neticesinde, edebiyatımızda dinden tarihe, tıptan astronomiye kadar hususî ve içtimaî hayata dair eserlerin çoğu, “manzum” yani vezinli ve kafiyeli beyitler hâlinde yazıya geçirilmiştir. Bunlardan Allah aşkını dile getiren “ilâhiler”, peygamber sevgisini anlatan “naatlar” ve “mevlidler”, büyük zatlara medhiye gayesiyle yazılan “kasideler” ilk akla gelenler. Biz, itikadî mevzuları ihtiva eden ve edebiyatımızda tercüme ve telif olmak üzere kayda değer sayıda eser bulunan “manzum akâidnâme”lerin teşekkülünü ve edebiyatımızdaki yerini, birkaç eser ve işledikleri mevzular üzerinden anlatmaya çalışacağız.
Bilindiği üzere dinimizin hükümleri itikadî ve amelî olarak iki kısma ayrılır. İtikadî meselelerden bahseden ilme, İlm-i Kelam veya Akaid ilmi denir. Amelî kısmından bahseden ilme de Fıkıh ilmi denir. Fakat amellerin Hz. Allah katında itibar görmesi için, sağlam bir itikad ve ihlasla yapılması şarttır. Bunun şuurunda olan İslâm edipleri, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akidelerini, sahih kaynaklardan istifadeyle manzum olarak metne dökmüşler ve bu şekilde akâidnâme geleneğini meydana getirmişlerdir.
Aslına bakıldığında akâidnâme geleneği, ilm-i kelâma dayanır. İlm-i kelâm, itikadî meseleleri Ehl-i Sünnet ölçülerine göre inceleyen ve delillerini beyan eden bir ilimdir. İslâmî ilimlerde akâid denilince iki ismi zikretmeden geçemeyiz. Bunlar, akâid sahasında otorite kabul edilen Ömer Nesefî ve onun meşhur Akâid risalesini şerh eden Sadeddin Mes’ûd bin Ömer Teftazânî Hazretleri’dir. Manzum akâidnâmelerin referansları arasında doğrudan ve dolaylı olarak bu iki eser muhakkak yer alır.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 136. sayısından (Aralık 2019) okuyabilirsiniz.
İslam Tarihi, Kültür Tarihi, Manşet
Edebiyatta Ehl-i Sünnet Rehberleri
Önceki MakaleCihan Padişahına Yâr Olmayan Üç Kale
Gerçekten cok olağanüstü bir yazi olmuş yazarını tebrik etmek lazim