İstanbul’un alametifarikası hâline gelen ulaşım, şehir insanının her gün hemhal olduğu çetrefilli ve bir o kadar da şikayet ettiği bir mesele. Fakat ekserinin hayıflandığı yoğun trafik bile bu aziz şehrin güzelliğine gölge düşürememekte. Günümüz ulaşım vasıtaları ve sorunlarını düşündüğümüzde ise geçmişteki ahval gelir zihinlerimize. Bu sorularla alanının uzmanı Akın Kurtoğlu’nun kapısını çaldık ve geçmiş zamanların İstanbul’unda tarihî bir seyrüsefere çıktık. Siz de bu satırları okurken kendinizi eski bir vasıtanın arka koltuğunda oturur hayal edin ve arkanıza yaslanın. İyi yolculuklar…
Osmanlı’daki ilk toplu taşıma araçları nelerdi hocam?
Biliyorsunuz günümüzde olduğu gibi geçmişte de birçok yenilik İstanbul’da başladı. Bu kadim şehirde yolcuların toplu taşıma araçlarıyla nakledilmesi zannedildiği gibi karayoluyla değil, 19. asrın ilk yarısında denizyoluyla başlamaktadır. Önceleri kayıklarla, peremelerle ve çektirilerle başlayan bu deniz taşımacılığı, 1828 yılında ilk gemimizin Tersane-i âmire tarafından yurtdışından getirtilmesiyle pratiğe aktarılır. İstinye-Köprü arasında çalışmaya başlayan ilk gemimizin asıl adı “Swift”, İdare’nin verdiği adıyla “Sür’at”, İstanbulluların yakıştırdıkları ad ise bacasından saldığı dumanlardan dolayı “Buğu”dur. Buhar makineli ve yandan çarklı Buğu, sabahları İstinye’den kalkar, yolcularını toplaya toplaya Köprü’ye gelir. Akşam da Köprü’den Boğaz’a doğru hareket eder ve gece boyu İstinye’de bağlar. Bu girişimin ardından yeni gemiler alınır ve gemi sayısı artmaya başlar. Çeşitli idareler kurulur; Seyr-ü Sefain, Şirket-i Hayriye vs… 1851 yılında altı tane vapurla başlayan Şirket-i Hayriye’nin, zaman içerisinde şehrin en büyük deniz işletmesi konumuna yükselip altın dönemini yaşaması, 20. yüzyılın ilk demlerine rastlar. Filosunda en çok gemiye ulaşılan, deniz hatlarında doruğa çıkılan yıllar…
Yazının devamını Yedikıta Dergisi 107. sayısından (Temmuz 2017) okuyabilirsiniz.