Âriflerden birisine; “Padişaha hazine gerekli midir?” diye sordular. Şöyle cevap verdi: “Bir asıl hazine vardır ki o gereklidir.” “O hazine nedir?” diye sorduklarında; “Halkın hayır dualarıdır.” cevabını verdi. Osmanlı tarihinin ana kaynaklarından birisi olan Âşıkpaşazâde tarihinde geçmektedir bu menkıbe. Peki, dua hazineleri ve bu hazineleri bizlere ulaştıran dua askerleri kimlerdir?
Ordular, muharebede düşmana galip gelmek için silah, savaş araç gereçleri ve benzeri bütün maddî hazırlıklarını en güzel şekilde yaparlardı. İslâm orduları ise bu maddî hazırlıkların yanında, bir de manevî hazırlık yapardı. Ordu sefere dualarla uğurlanır, ardından hatimler yapılırdı. Sefer esnasında da padişah, âlimler, dervişler, talebeler ve bütün halk, duaya devam ederlerdi. Böylece bir dua ordusu teşekkül eder, gaza askerlerinin muzafferiyeti için manevî destek kuvveti olurdu.
Mühim işlerde dua etmek, peygamberlerin, ümmetlerinin ve evliyanın sünnetidir. Nitekim Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.), “Dua, mü’minin silahıdır.” buyururlar. Mektûbât-ı Şerîfe’de İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, İslâm ordusunu “Leşker-i dua, leşker-i gazâ” diye ikiye ayırır ve şöyle devam eder: “Leşker-i dua (dua ordusu), el açıp dua edenler, boynunu büküp yalvaranlar demektir. Dua askeri, gaza askerinin ruhu mesabesindedir. Gaza askeri de dua askerinin vücudu gibidir. Gaza askeri için mutlaka dua askeri gereklidir. Dua ordusunun duası kabul olmadan, cephede kılıç sallayan muvaffak olamaz, ileri gidemez.”
İslâm orduları, çoğu zaman maddi olarak çok daha büyük ordulara karşı muzaffer olmuşlardır. Tarihimizde bu konuda kitaplar dolduracak misaller vardır. Bu hususta yakın dönemden Çanakkale Harbi’ni misal verebiliriz.
Bedir’de Edilen Dua
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), İslâm’ın ilk büyük gazası Bedir Harbi esnasında, savaş için bütün maddî hazırlıkları tamamladıktan sonra, gaza ordusunun muzaffer olması için duanın ehemmiyetini ümmetine göstermiştir. Resûlüllah Efendimiz’in (s.a.v.), Bedir’de nasıl dua ve niyazda bulunduğu, kaynaklarda şu şekilde geçmektedir:
Ebu İshak kanalı ile Abdullah bin Mesud’un (r.a.) şöyle dediği rivayet edilir: “Bedir Harbi’nde, Efendimiz (s.a.v.) gibi dua yapan başka kimse görmedim.” Resûlüllah Efendimiz Hazretleri, Bedir Gazası sırasında kendisi için yapılmış olan gölgeliğin altında devamlı dua edip, Hak Teâlâ Hazretleri’nden fetih ve nusret istiyordu. Öyle ki yalvarıp yakarmaktan yorulup bitkin bir hâle geliyor, omuzundaki abası yere düşüyor ve Hazret-i Ebûbekir (r.a.) Efendimiz onu tekrar omzuna koyuyordu.
Hazret-i Ali (r.a.), şöyle buyurdu:
“Bedir Gazâsı’nda bir miktar cenk ettim. Sonra geldim, Resûlüllah Efendimiz Hazretleri’ni secdede gördüm. ‘Yâ Hayy! Yâ Kayyûm!’ diyordu.
Tekrar cenk meydanına döndüm. Bir müddet sonra yine geldim, kendilerini yine aynı halde buldum.” Bu dualar neticesinde Rabbimiz, melekleri ile Müslümanlara yardım etmiş ve İslâm ordusu muzaffer olmuştur.
Sayıca ve teknik olarak düşmanın çok üstün olduğu Çanakkale Savaşı’nda da cephe gerisindeki bütün Müslümanların dualarının bereketi ile düşman, Çanakkale’yi geçememiştir. Gaza askerleri cephede, dua askerleri de Müslümanların bulunduğu her yerde büyük gayretler göstermişlerdir. Çanakkale’ye giden Heyet-i Edebiyye’nin yayınlamış olduğu “Hitabe-i Şükran” beyannamesinde, Çanakkale’deki gaza askerlerine; “…Büyük padişahımızdan en küçük adama kadar herkes sizi ve sizler gibi Kafkasya, Irak ve Mısır yollarında, arzu ve duygu ile çarpışan arkadaşlarınızı düşünüyor, sizinle övünüyor. Belleri bükülmüş ihtiyarlar, titreyen ellerini Yüce Allah’a açarak size dua ediyorlar…” diyerek, cephe gerisindeki duacılarından bahsetmişlerdir.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 183. sayısından (Kasım 2023) okuyabilirsiniz.