Ordugâh, bir ordunun ikamet ettiği, yerleştiği yer anlamına gelmektedir. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere şehirlerinde doğan ve yeşeren İslâm dininin, Arap Yarımadası, Irak, Suriye ve Mısır topraklarında yayılmasıyla beraber, İslâm ile ilk müşerref olan Arapların, kendilerini hızlı bir şehirleşme olgusunun içinde buldukları, kaçınılmaz bir gerçektir…
Ordugâhlar, İslâmiyet’in Yayılmasına Vesile Oldular
Hz. Ömer (r.a.), Ridde Savaşlarının akabinde toplumu motive ederek, İslâm dininin Arap Yarımadası sınırları dışında da yayılmasını ve fetihlerin kalıcı olmasını sağlamıştı. Fetih hareketleri Irak-İran, Suriye ve Mısır olmak üzere üç ana cephede birden yürütüldü. Irak ve İran coğrafyası, bu devirde ayrı beldeler olmayıp, aynı bölgeyi çağrıştırmaktaydı. Bu beldeler, dönemin güçlü iki devletinden biri olan Sâsânî İmparatorluğu’nun egemenliği altındaydı. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bu bölge hususundaki müjdesi zuhur etmiş ve Sa’d bin Ebî Vakkas (r.a.) kumandasındaki birlikler aracılığıyla İran toprakları fethedilmişti.
Dönemin önemli ticaret beldeleri arasında zikredilen Suriye ve Mısır bölgeleri ise, devrin diğer güçlü devleti, Bizans’ın kontrolü altındaydı. Suriye’de Hz. Ebûbekir (r.a.) zamanında hayat bulan fetihler, Hz. Ömer (r.a.) devrinde süratle devam etmiş, Ebû Ubeyde bin Cerrah (r.a.) komutasındaki birlikler, Bizans’a yönelik başarılı girişimlerde bulunmuşlardı. Amr bin Âs’ın (r.a.) emrindeki kuvvetlerin, Kuzey Afrika’nın kapısı konumunda olan Mısır’da verdiği başarılı mücadeleler, takribi bir asır sonra teşekkül edecek olan Endülüs Emevî Devleti’nin de temelini oluşturacaktı.
Müslümanlar, fethettikleri stratejik yerlerde askerî üsler, ordugâhlar inşa etmişlerdi. İlk ordugâhlar, yerleşim yoğunluğu açısından, Suriye coğrafyasının gerisinde kalan Irak topraklarında kurulmuştu. İslâm ordusunun, hilâfet merkezi olan Medine-i Münevvere’den uzak yerlerde başarı sağlayabilmesi için, bu bölgelerde askerî merkezlere ihtiyaç duyuldu. Hz. Ömer (r.a.) devrinde ordugâhlar, ordunun geçici veya sabit olarak konakladığı ve ikamet ettiği yerler olarak karşımıza çıkmaktadır. Fütûhu’l-Buldân adlı eserin müellifi olan Belâzurî, bu yerleşim yerlerine “Cünd” adını vermişti. İslâm coğrafyasında daha sonraki tarihlerde, bu şehirlerin dışında ordugâh olarak ya da askerî amaçla kurulmuş, mimarî unsurlar etrafında teşekkül etmiş Kayrevan, Mansure, Rabat gibi benzer şehirler de mevcuttur. Fetihlerin ivme kazandığı Emevî ve Abbasî dönemlerinde ise Müslümanlar Bağdat, Medinetü’z-Zehra, Samarra gibi idarî ve siyasî nitelikli, planlı, düzenli yeni şehirler tesis etmişlerdi.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 180. sayısından (Ağustos 2023) okuyabilirsiniz.