Atlanmış, pusatlanmış erleri sanki yeldi
Nal sesleri bir zafer marşı gibi yükseldi
….
Arslanların sultanı, sultanların arslanı
Kılıcının ucuyla yazmıştı bu destanı…
Tarihimize baktığımızda ne görüyoruz diye kendimize sorsak, hiç tereddüt etmeksizin vereceğimiz cevap az çok bellidir. Ecdat zaferleriyle âbidevîleşen şanlı tarihimizin bir tarafında savaşların muzaffer kumandanları Alp Arslanlar, Kılıç Arslanlar, Keykubatlar, Fatihler, Yavuzlar, Selimler, Muradlar gibi sultanlar yer alırken; diğer tarafta Malazgirt, Miryokefalon, Kosova, Otlukbeli, Mohaç, Çaldıran, Mercidabık, Çanakkale gibi, isimlerini sayfalar dolu yazsak sığmayacak büyük zaferler vardır.
Ecdadımız yeryüzünde en çok devlet kuran millet olmanın ötesinde, binlerce yıllık tarihinde, İslâm davasında durmaksızın yol almış, seferlerini emsalsiz zaferlerle taçlandırmıştır. Atlarını Vistül’de sulayan bozkırın fatihleri, Tuna’da abdest almış, Viyana kapılarında namaza durmuşlardır.
Âleme nizam vermek için dörtnala koşan fatihler, cihanın her yerinde İslâm sancağını dalgalandırmak için çalışmış, çarpışmıştır. Bu uğurda canlarını, mallarını feda etmekten geri durmayan kahramanlarımızın kazandığı zaferler, asırlar boyu dilden dile, nesilden nesile aktarılarak gelmiştir.
Mazisi şan ve şeref dolu ecdadımızın kazandığı zaferler, unutulmasın diye daha sonraları mısralara dökülmüştür. Minnet ve şükranla yâd ettiğimiz yiğitlerin zaferleri, şairlerin sadırlarında sudûr etmiş; gönüllerde geçmişin özlemini hatırlatmış, ecdadının izinden gidecek nesillerin kalplerini sulayarak yeşertmiştir.
Kazanılan zaferlerin veyahut çıkılan seferlerin edebiyata yansıması, manzum (şiir) ve mensur (düz yazı) türlerinde olmuştur. Üç kıta yedi iklimde seferden sefere, zaferden zafere koşarak büyük başarılar elde etmiş ecdadımızı gururla, rahmetle, minnetle ve hayırla yâd etmemize vesile olacak eserler, fetihnâme, zafernâme, şehnâme, fütûhat, fethiye, selimnâme, süleymannâme, cenknâme, cihadnâme gibi isimlerle anılmıştır.
Manzum ve mensur türünde yazılan bu eserler, askere cesaret vermek, yeni fetihlere kapı aralamak ve ihtişamlı zaferlerin büyüklüğü göstermek maksadıyla kaleme alınmıştır. Aşağıda vereceğimiz savaşlar ve şiirler, sadece birkaç zaferi hatırlamak babında olacaktır. Yoksa tamamını anlatmaya, sayfalar kâfi gelmeyecektir.
Malazgirt Zaferi 1071
Büyük Selçuklu hükümdarı Alp Arslan kumandasındaki Selçuklu ordusu ile Diyojen emrindeki Bizans ordusu arasında gerçekleşen savaş, Selçuklu sultanının galibiyetiyle neticelenmişti. Anadolu’nun tarihî seyrini değiştiren muharebeden sonra, Anadolu’nun kapıları ardına kadar Türklere açılmış, Diyar-ı Rum, İslâm’la müşerref olmuştu.
Kefenini giyerek, “Ya muzaffer olur gayeme ulaşırım ya da şehit olarak Cennet’e giderim!” diyerek cenk meydanına çıkan Sultan Alp Arslan’ın zaferini, Yahya Kemal Beyatlı unutmamıştır. Son devrin önde gelen şairlerimizden Yahya Kemal Beyatlı’nın, “Alp Aslan’ın Ruhuna” adını verdiği gazeli şöyledir:
İklîm-i Rûm’u tuttu cihangîr savleti
Târîh o işde gördü nedir şîr savleti
Titretti arş ü ferşi Malazgird önündeki
Cûş u hurûş-ı rahş ile şemşîr savleti
On yılda vardı sâhil-i Kostantaniyye’ye
Yer yer vatan diyârını teshîr savleti
Ey şanlı cedd-i ekberimiz âb-ı tîgınin
Bî-hadd imiş güneş gibi tenvîr savleti
Tasvîr eder mi böyle şehinşâhı ey Kemâl
Şimşekten olsa şi’rde ta’bîr savleti
Anadolu’yu, dünyayı fetheden büyük bir hükümdarın şiddetli hücumu tuttu, zapt etti
Tarih bu zapt edişte aslan hücumu ne imiş gördü
Malazgirt önündeki gösterişli atların ve kılıçların coşkulu hücumu
Arş’ı ve ferşi yani tüm âlemi titretti
Tekfurların, yani Bizans valilerinin diyarını boyun eğdiren hücum
On senede İstanbul sahiline vardı
Ey şanlı büyük dedemiz Alp Arslan
Senin kılıcının suyunun nur saçma kudreti güneş gibi sonsuz-hudutsuz imiş
Ey Kemal, şiirde ifade gücü şimşekten olsa bile
Böyle bir şahlar şahını tasvir edebilir mi
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 169. sayısından (Eylül 2022) okuyabilirsiniz.