Her türlü muamelenin adil esaslar üzerine inşa edildiği Osmanlı’da, kendilerini korumaktan ve haklarını savunmaktan aciz olan hayvanlar, çıkarılan kanunlarla devlet tarafından muhafaza altına alınmıştır. Öyle ki, bazı durumlarda hayvanlara iyi bakılmaları için maaş dahi bağlanmıştır.
- Bütün hayvanlar eşit doğar ve eşit yaşama hakkına sahiptirler.
- Bütün hayvanların saygı görme hakkı vardır. İnsan, diğer hayvanları yok edemez. Hayvanları kendi çıkarı için karşılıksız kullanamaz.
- Bütün çalışan hayvanlar (at, eşek…) iş süresinin sınırlandırılması, işin daha az yorucu olması, güçlerini artırıcı bir beslenme ve dinlenme hakkına sahiptir.
Bu maddeler, 15 Ekim 1978 tarihli Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi’nden alınmıştır. Dünya yaratıldığından bu yana insanla iç içe yaşayan hayvanları, modern (!) dünya ancak bu tarihte hatırlayabilmiştir.
Hayvan Hakları Evrensel Beyannamesi, 15 Ekim 1978 tarihinde Paris’teki Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Merkezi’nde düzenlenen bir törenle ilan edildi. Bu metin, 1989 yılında Hayvan Hakları Birliği tarafından tekrar düzenlenerek 1990 yılında UNESCO Genel Direktörü’ne sunulmuş ve aynı yıl halka açıklanmıştır. Yani bundan 15-20 yıl öncesi. Ülkemizde ise 2004 yılında, bin bir zorlukla çıkartılmış “Hayvanları Koruma Yasası”. Ancak doğru dürüst bir şekilde uygulandığı söylenemez. Hayvanlara yapılan eziyet ve işkencelere her gün üzüntü ve hayret edici bir şekilde şahit olmaktayız. Dünyada ve Türkiye’de hayvanlara yapılan zulmü anlatarak içinizi karartacak değiliz. Tarihe biraz yolculuk yaparak bizden öncekilerin, hayvanlara ne kadar değer verdiklerine ve onları nasıl koruma altına aldıklarına şöyle bir göz atalım.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Nisan (20. Sayı 2010) sayısından okuyabilirsiniz.