Osmanlı fetihlerinden önce, buhran içinde bunalan Arap şehirleri, Osmanlı’nın himayesiyle huzur ve güven ortamına kavuşmuştu. Mukaddes Beldeler ihya edilmiş, ticaret canlanmıştı. İnsanlar, huzur ve emniyet içinde yaşamaktaydı. Ve bu refah, asırlarca sürecekti…
Osmanlı’dan önceki devirlerde yaşanan birtakım menfi gelişmeler, Arap ülkelerindeki şehir hayatında genel manada bir çöküş meydana getirmişti. Irak şehirleri, Moğol istilasına uğramış; Mısır, Şam ve havalisi, 14. yüzyılda veba salgını nedeniyle zor günler geçiriyordu. Öte yandan Mağrib, İspanyol ve Portekizlilerin yayılmacı politikalarından nasibini fazlasıyla almıştı. Arap vilayetlerinde Osmanlı idaresiyle birlikte, yaklaşık bir asırdır çöküntü yaşayan büyük Arap şehirleri için bir güven ortamı oluştu.
Osmanlı devri Arap şehirlerinde genel manada bir büyüme yaşandığı görülür. Bu büyümenin nüfus artışı açısından tespiti oldukça zordur. Ancak tahminlere bakılırsa, 16. yüzyılın başı ile 18. yüzyılın ortaları arasındaki devirde, %50’lik bir büyümeden söz edilebilir. Öte yandan şehir dokusundaki boşlukların (imar edilmemiş alanlar, mezarlıklar gibi) doldurulması ve şehrin dış mahallelere yayılması şeklinde tarif edilen büyüme tarzlarından da bahsetmek mümkündür.
Arap şehirlerinde Osmanlıların mimarî alandaki katkıları, kendilerinden önceki Müslüman idarelerin inşa ettikleri yapılara karşı saygılı ve onları geliştirmeye yönelik bir tutum içinde gerçekleşmişti. Osmanlı padişahları Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere ve Kudüs-i Şerif’te mukaddes mabedlerin tadilat ve bakımına ihtimam gösterdiler. İlk devirlerde, Kahire ve Şam’da nüfuzlu Osmanlı valileri, cami ve imaretleriyle ihtişamlı külliyelerin banisi oldular. Yine “kadîm olana hürmet” anlayışıyla Şam’daki Emevî Camii’nin yanına bir Osmanlı minaresi ustaca yerleştirilmiş, Kahire’de ise el- Ezher Medresesi’nin ana kapısı da 18. yüzyıl âyanlarından Kazdağlı Abdurrahman Kethüda tarafından, Osmanlı üslubunda yaptırılmıştı. Anlaşılacağı üzere Osmanlı idarecileri veya âyânları, mahallî mimarî ile Osmanlı mimarî unsurlarını birleştirmişlerdi.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 146. sayısından (Ekim 2020) okuyabilirsiniz.