1900’lü yılların başlarında ülkemizde ve dünyada yaşanan gelişmeler, İslâm dünyasında Japonya’ya olan alakayı artırmıştı. Bazı kesimler Japon İmparatorunu “Halife” olarak önerirken; bazıları ise, Japonya’nın Müslüman olmasıyla teknik üstünlüğü ele geçirecek olan İslâm dünyasının “kurtuluşa” ereceğini düşünmekteydi. İşte, Abdürre-şid İbrahim’in Japonya seyahati böyle bir zamanda başlamıştı…
1868 Meiji Devri Islahatları ile gelişen ve güçlenen Japonya, 1894’ten itibaren bir genişleme ve yayılma siyaseti takip etmeye başlamıştı. Ancak Japonların, bu siyasetin bir gereği olarak “emperyalizmin çiftliği” haline gelen Çin’de nüfuz kurma çabaları, Batılı devletlerin çıkarlarına ters düşmüş ve Japonya’ya karşı ortak tavır almalarına sebep olmuştu. Bunun için birçok Batılı devlet adamı Japonya’daki geliş-meleri “Sarı ırk” tehlikesi olarak tanımlamış, hatta bazı Batılı uzmanlar bunu daha da ileri götürerek “Sarı ırk-İslâm” işbirliğinin doğmakta olduğu şeklinde değerlendirmeler yapmış-lardı. Mançurya meselesi yüzünden başlayan Rus-Japon Savaşı’nı (1904-1905) Batılıların tahminlerinin aksine Japonların kazanması, Batı’daki korku ve endişeleri daha da artırmıştı.
İşin ilginç yanı, Japonların bu başarısının İslâm dünyasında, Batılı gözlemcilerin “İslâm-Sarı ırk” senaryolarına hak verdirecek şekilde olumlu yankılar yapması idi. Batı emperyalizminin desteklediği Rus işgallerinin karşısında İslâm dünyası Japonları desteklemişti. Bu destek, esasen “zalimin hakkından gelen kim olursa olsun alkışlanır” hükmünce olmuştu. Nitekim Rusların Müslümanlar üzerindeki baskılarının şiddetlendiği bir devirde Sultan İkinci Abdülhamid’in de Japonların galibiyetinden memnun olduğu ve gelişmeleri yaverlerinden Pertev Bey (Demirhan) vasıtası ile yakından takip ettiği bilinmektedir. Sultan Abdülhamid’in memnuniyeti ve Japonlara gösterdiği alaka ince bir siyasetin neticesi idi. Sultan, Japonların esasen İslam dünyasını elde etmek ve hatta idareleri altına almak için sergiledikleri birtakım manevraları da gözden kaçırmamıştı. Sultan Abdülhamid, her zaman olduğu gibi burada da bir denge siyaseti uygulamış ve tahttan indirilinceye kadar her iki tarafın emellerine alet olmamıştı.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Ağustos (36. Sayı 2011) sayısından okuyabilirsiniz.