Selçuklulardan sonra meşru güç olarak tâbi olunan Osmanlıların altı asır boyunca büyük meblağlar sarf ederek ve nice gayretler göstererek müdafaa ettikleri en önemli şeyleri, dinleriydi. Onların, Ehl-i Sünnet itikadı üzere yaşadıkları ve yaşattıkları İslâm’ın izzeti, her şeylerinden üstündü. Ertuğrul Gazi’den Sultan Vahdeddin’e kadar bütün padişahlar bu yapıyı muhafaza ettiler ve kimsenin bozmasına izin vermediler…
Altı asır sürecek devlete ilk padişah olup ismini veren Osman Gazi’nin hükümdarlık devrinin en dikkat çeken hususiyeti, birçok âlim, şeyh ve tarikat erbabının hizmet için Osmanlı Beyliği’ne katılmasıdır. Selçukluların tarih sahnesinden çekildiği yıllarda her taraftan gelen bu kişiler, meşru güç olarak Osmanlıları kabul etmişlerdir. Osman Gazi, beyliğin başına geçtiği zaman, etrafı Şeyh Edebâlî Hazretleri, Şeyh Mahmûd, Ahî Şemsüddîn, Dursun Fakîh, Kâsım Karahisârî, Şeyh Muhlis Karamânî, Âşık Paşa, Elvân Çelebi gibi ilim, iman ve irfan sahibi kişiler, büyük şahsiyetler ile dolmuş ve devlet, manevî bir temel üzerine bina edilmişti. Dinî hassasiyet o derece itibarda idi ki, Karacahisar’ın fethinden sonra Osman Gazi’nin beyliği, Dursun Fakîh’in okuduğu Cuma hutbesinden sonra tasdik olunmuştu. Bir tarafta İslâm fıkhına vâkıf Dursun Fakîh, diğer tarafta tasavvuf terbiyesi ile Şeyh Edebâlî Hazretleri bulunmuş, devlet bu iki temele oturtulmuştur.
Osmanlı padişahları itikadî yönden Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’e, fıkhen de Hanefî mezhebine bağlı olmuşlardır. Mezhepsizlikle mücadele etmişler, bid‘at ehline geçit vermemişlerdir. Şeriata gönülden bağlılık, onların başta gelen hususiyetlerindendir. Gittikleri her yere adalet götürmüşler, zulme asla rıza göstermemişlerdir. Kuruluş devrinde toplum ve devlet hayatının esasını teşkil eden unsurlardan tekke ve dergâhlar, Osmanlı’nın temsil ettiği İslâmî medeniyetin teşekkül etmesinde büyük hizmetler görmüştür. Padişahların fırsat buldukça Allah dostlarının, evliya ve ulemanın sohbet ve ziyaretlerine devam etmesinin, bu devletin uzun yıllar payidar olmasında büyük payı vardır.
Osmanoğulları, Anadolu’ya gizlice gelip bozuk itikatlarını yaymaya çalışan Şiî ve Bâtınî fikirlere daima mani olmuşlardır. Mesela Orhan Gazi zamanında “Baba” namını kullanan birtakım itikadı bozuk kişiler türemiş ve etraflarına birçok mürid toplamışlardı. Bunun üzerine Orhan Gazi derhal harekete geçip gerçek şeyh ve ilim adamlarını ayırdı, bozuk itikatlı olanlarını cezalandırdı. Rivayete göre bu esnada Hacı Bektâş-ı Velî de ayrılmış ve Orhan Gazi’den hürmet görmüştür.
Bid‘at Ehline Geçit Yok
Çelebi Sultan Mehmed (1413-1421) devrinde meydana gelen Şeyh Bedreddin İsyanı, Ehl-i Sünnet’e aykırı grupların çıkardığı bir ayaklanmadır. Şeyh Bedreddin, kendisini ustaca gizlediğinden, bozuk fikirleri uzun zaman anlaşılamadı. Fetret Devri’nde Musa Çelebi’nin bilmeden onu kazaskerliğe getirmesi, nüfuzunun yayılmasını sağlamıştı. Bedreddin, Bâtınîlerin gayelerinden birisi olan, devleti ele geçirme planını gizliden gizliye tatbike koydu. Çelebi Sultan Mehmed, idareye hâkim olunca Şeyh Bedreddin’i azlederek, gözaltında bulunmak şartıyla aylık bin akçe maaşla İznik’te ikamete mecbur etti.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 128. sayısından (Nisan 2019) okuyabilirsiniz.