Farklı şeyler öğrenmek, farklı yerler görmek istiyorsan ana yoldan çıkıp direksiyonu tali yollara kıracaksın demişti bir tanıdığım. Her fırsatta yaptığım ve hiç pişman olmadığım bu tavsiye, Kütahya-Emet’te bir kez daha kendini sevdirdi bana…
İznik, İnegöl, Domaniç, Tavşanlı, Emet… Varış noktam olan Kütahya için şu tarihî şehirlere uğrayan bir güzergâh çizmiştim kendime. Birbirleriyle doğrudan veya dolaylı olarak irtibatlı olsalar da zihnim, İznik’i Anadolu Selçuklularıyla; İnegöl ve Domaniç’i Osmanlılarla, Tavşanlı ve Emet’i ise Germiyanoğullarıyla eşitledi gayriihtiyarî.
Hepsini tek bir yazıda anlatmak mümkün ama bu doyurucu olmaz. O yüzden, diğerleri ayrı yazıların konuları olsun deyip Emet’e odaklanıyorum. Bu tercihte, tarihi hakkında en az bilgi sahibi olduğum yer olmasının da payı büyük.
Şehrin tarihini müstakil olarak ele almak özellikle antik dönemler için oldukça zor. En doğrusu, çevresiyle beraber değerlendirmek. Emet ve civarının tarihi, Anadolu’nun ilk medeniyeti diye anılan Hititlere kadar uzanıyor. Ardından Frigler, Lidyalılar, Roma İmparatorluğu, Bizans ve nihayet Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları, Germiyanoğulları ve Osmanlılar diye sıralayabiliriz.
Dahası da Var…
Tavşanlı’da Tunçbilek linyit işletmelerini görmüştüm. Emet ise zengin bor madeni rezervlerine sahip. Kütahya merkeze yakın Gümüşköy civarındaki gümüş yataklarını da düşününce, bölgenin yer altı zenginliğine hayran olmamak elde değil. Maden havzası olmanın verdiği bir başka bereket de termal kaynakların bolluğu. Yüce gönüllü ahalinin dağ suyunu yol boyuna indirip gelip geçenin istifadesine sunması da ayrı bir güzellik. Daha ne olsun diyorum ama dahası da var.
Emet, Osmanlı’ya gelin gitmiş Germiyan sultanı Devlet Hatun’un çeyizinin parçası. Beyliğin kurucusu Yakup Bey’in torunu Süleyman Şah’ın kızıydı Devlet Hatun. 1381’de Yıldırım Bayezid ile nikâhı kıyılmıştı.
Emet’teki tek Germiyanoğlu eseri, Babük Bey Camii. Şimdiye kadar bu isimde bir bey duymamıştım doğrusu. Telaffuz kolaylığı için halk arasında Babık Bey diye anılan bânî, Devlet Hatun’un yeğeni ve II. Yakup Bey’in oğlu imiş.
Çarşı Camii diye de anılan mabed, asırlar boyu kaç defa tamir gördü tam olarak bilinmiyor ama bugünkü binanın ana yapısı, 1905 tarihli, yani Sultan İkinci Abdülhamid Han devrine ait. Caminin duvarları, yontma taştan. Kenarlarda, köşelerde, pencere üstündeki kemerlerde ve minarede ise kesme taş kullanılmış. Kare planlı yükselen ana bina, tavan hizasında yerini sekizgen bir yapıya bırakıyor. Kubbe de bu sekizgen kısmın üzerine kondurulmuş.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 191. sayısı (Temmuz 2024) okuyabilirsiniz.