Bir zamanlar Osmanlı’nın payitahtı olan İstanbul, ülkenin en büyük ve kalabalık nüfuslu şehri unvanını günümüzde de devam ettirmektedir. Büyük şehir olmak, büyük problemleri de beraberinde getirmiştir. Günümüz İstanbul’unun birinci problemi olarak adlandırılan ulaşımın hikâyesi 1900’lü yılların başında başlar…
19.yüzyıl öncesinde, özellikle de modern ve süratli kara ulaşım araçlarının gelişinden önce, İstanbul’da şehiriçi kara ulaşımının belirgin bazı özellikleri bulunmaktaydı. Her şeyden önce kara ulaşımı deniz ulaşımına nispetle daha yavaştı. Çünkü şehiriçi yolları dar ve araba işlemesine elverişsizdi.
Bizans devrinde şehirde büyük meydanlarla nispeten geniş yollar mevcuttu. O zaman şehir
yollarının 6-7 metreden aşağı olmadığı söylenebilir. Bilahare Osmanlılar da bu genişlikleri muhafaza ettiler. Esasen o zamanki nüfus kesafeti, yaşayış tarzı ve nakil vasıtalarının türü ve şekli daha fazla geniş yollara ihtiyaç göstermemekteydi. Kanuni Sultan Süleyman Han devrinin sonuna kadar açılan sokaklarda genişlikler 6-7 metre ve bazı yerlerde daha fazla tutulmuştur. Bu dönemin haritalarına bakıldığında anayol ve caddelerin olabildiğince keskin hatlar oluşturarak birbirlerinden ayrıldığı görülmektedir. Bu yollar kavşaklarla birleşmektedir. Bu yollar sur içi İstanbul’unda, yamaçların dik olduğu yerlerde mümkün mertebe geometrik kurallar içinde orantılı olarak düzenlenmiş yollardır. Haliç tarafındaki sahillerde de benzer bir durum söz konusudur
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Eylül (49. Sayı 2012) sayısından okuyabilirsiniz.