Yurt içi ve yurt dışında farklı ekollerden istifade ederek tarihkültür sahasında ciddi çalışmalarda bulunan Prof. Dr. Mehmet İpşirli Fatih Üniversitesi’nde, kitapla dolu odasında başarısının perde arkasını anlatırken günümüz araştırmacılarına önemli ipuçları veriyor…
Hocam, bu mesleğe yönelişiniz nasıl oldu? Yetişmenizde hangi hocalardan istifade ettiniz?
Evvela belki biraz ev ortamının ilgisi var bu mesleğe yönelişimde. Rahmetli babaannem hakikaten bir ulema kızıymış. Böyle eski hadiselerden, şunlardan, bunlardan çok bahseder, bende de onlara ilgi uyandırırdı. Bir diğer husus da şu ki evimizin arka duvarı yoktu; onun yerinde Kayseri’nin çok meşhur bir medresesi vardı. Gevher Nesibe Tıp Medresesi diye iki tane büyük medrese, birbirine bitişik. Bir tanesi tıp fakültesi diğeri de darüşşifa yani hastane. 1240’lı yıllarda yapılmış. Demek ki 900 senelik falan ve o medresenin yan duvarı bizim evimizin arka duvarıydı. Çok turist gelirdi orayı gezmeye. Bunlar niye geliyor acaba diye merak ederdik. Bir de evimizin biraz ilerisinde Cami-i Kebir’e bitişik Raşid Efendi Kütüphanesi vardır. Raşit Efendi de 18. yy’ın tanınmış bir reisülküttabı. Güzel bir kütüphane kurmuş. Oraya çok giderdik.
Bir yandan ders alma imkânınız da oldu mu?
Tabii çevreden olsa gerek, sosyal bilimlere büyük bir ilgimiz vardı. Zaten imam hatip okulunda okuyorduk o zaman. Orası bittikten sonra İstanbul’a geldik. Kayseri’de bu arada eski usul üzere Arapça ve Farsça dersleri alıyorduk, eski hocalardan.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Ağustos (72. Sayı 2014) sayısından okuyabilirsiniz.