Portreler, Selçuklu Tarihi

Âlimlerin Hâmisi Mutasavvıf Bir Hükümdar Sultan Sencer

Sultan Sencer

Büyük Selçuklu Devleti’nin son büyük hükümdarı Sultan Sencer, Ehl-i Sünnet akîdesine sarsılmaz bağlılığı, zâhidâne hayat tarzı ve âlimlere, mutasavvıflara duyduğu hürmetiyle, bir devlet adamından çok daha fazlasıdır. Sarayında kurduğu ilim meclisleri, gönül ehliyle samimi dostlukları ve tevazu ile örülü hayatı, onun Selçuklu tahtında bir hükümdar olmanın ötesinde, gönül sultanı olarak hüküm sürdüğünü gösterir….

Devleti Ayağa Kaldıran Hükümdar

Büyük Selçuklu Devleti’nin son büyük hükümdarı olan Sultan Sencer, büyük sarsıntılar geçiren devleti yeniden toparlamayı başarmıştır. Onun saltanatında Selçuklu hâkimiyeti, Kaşgar’dan Yemen’e, Kafkaslardan Anadolu ve Bizans sınırlarına kadar uzanan geniş coğrafyaya yayılmıştır. Sultan Sencer’in dirayetli idaresiyle birlikte, uzun süredir zayıflayan merkezî otorite yeniden güç kazanmış; siyasî yapı istikrara kavuşmuştur. Türk-İslâm dünyasında asayiş ve düzen tesis edilmiş, yolların güvenliği sağlanmış; ilim ve ticaret yeniden canlanmıştır.

Sultan Sencer, 21 yıl boyunca Melik (1097-1118), ardından da 39 yıl boyunca Sultan (1118-1157) ünvanıyla hüküm sürmüş; böylece toplamda 60 yıl boyunca Selçuklu tahtında yer almıştır. Bu istisnaî uzunluktaki iktidar süresiyle, Selçuklu hükümdarları arasında en uzun süre tahtta kalan sultan olarak tarihe geçmiştir. Onun hükümdarlığı, Büyük Selçuklu Devleti’nin son büyük toparlanma ve ikinci yükseliş dönemi olmuştur.

İlmî ve Ahlâkî Duruşun Temsilcisi

Sultan Sencer, uzun süren saltanatı boyunca ilme, ahlâka ve adalete büyük önem veren bir hükümdar olarak öne çıkmıştır. Ehl-i Sünnet itikadına ve Hanefî mezhebine sıkı sıkıya bağlı kalan Sultan Sencer, bid’atlara karşı tavizsiz duruş sergilemiş; güzel ahlâkı, merhameti, cömertliği, cesareti ve adaletiyle halkının gönlünde taht kurmuştur. Âlimlere ve mutasavvıflara büyük hürmet göstermiş; onların himayesini ve desteklenmesini devlet yönetiminin ayrılmaz bir parçası saymıştır.

Sultan Sencer, daha küçük yaşlardan itibaren zamanının çoğunu, büyük hürmet ve saygı gösterdiği âlimler, zahitler ve velîlerin yanında geçirmiştir. Melik unvanıyla geldiği Merv, onun için bir idarî merkez olmanın ötesinde; zengin ilmî çevrenin ve tasavvufî hayat tarzının iç içe geçtiği bir ilim ve irfan yuvası olmuştur. Bu atmosfer, Sencer’in tasavvufa olan ilgisini derinleştirmiş ve zahidâne hayat anlayışını benimsemesine vesile olmuştur.

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 206. sayısından (Ekim 2025) okuyabilirsiniz.

Önceki MakaleSonraki Makale

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir