Alaturka saat kendi başına işlerliği ile değil, ayarlama ile râbıtalı olduğundan Güneş’in eve girmiş, solmuş, ışıksız hâlidir. Hatta denebilir ki alaturka saat, gökteki Güneş’in evdeki gölgesidir…
Alaturka saatin kullanıldığı dönemlerde, şimdi kullandığımız, bildiğimiz mekanik saatler, alaturka saat ayarı ile kullanılıyordu. Yani alaturka saat dediğimiz farklı bir mekanizma değil, farklı bir ayardır. Şimdilere fazla örneği kalmamış ancak Türk yapımı bazı kıymetli saatlerde görebildiğimiz çift kadranlı saatler, biri alaturka öbürü alafranga saate göre ayarlı olarak kullanılıyordu. Avrupa yapımı, bu amaç için yapılmış olmayıp bir orta masaya konduğunda saatin kaç olduğu her yönden görülebilsin diye iki ya da dört yönlü yapılmış İngiliz oturtma saatler de bu şekil kullanmaya elverişli idiler. Çift kadranlı cep saatleri ile iç içe geçmiş iki kadranlı, büyük boy kuburlu saatler de dönemleri için fevkalâde bir önem ve hassasiyet taşıyordu.
Alaturka saat kullanan bir kimse, saatini, durduğunda, geri kaldığında değil; akşam ezanı okunduğu vakit ayar ediyordu. Tabi çok çeşitli halk ve düşüncenin iç içe yaşadığı bir toplumda, hemen herkes, saatin alaturka olarak da alafranga olarak da kaç olduğunu elbette biliyordu. 19. Yüzyıln sonuna doğru özellikle Batı’ya dönük, yabancılarla fazlaca hâllihamur olanlar, toplumun pek çok şeyini beğenmedikleri gibi her gün değişen saatini de iptidaî, manasız ve dünya dışı buluyorlardı.
Kapak yazısının tamamını Yedikıta Dergisi 148. sayısından (Aralık 2020) okuyabilirsiniz.