Beypazarı’nda sularını İnözü vadisine boşaltan Kocadere’nin yakınlarındaki Sopçaalan köyü ve çevresi, günümüzden asırlar önce şiddetli bir düşman kuşatmasına ve sonuçları dünya tarihini etkileyecek iktisadî bir savaşa sahne olmuştu. Asırlarca sürecek olan bu “yumuşak” kuşatma ve Ankara’dan başlayıp dünyanın çeşitli kıtalarına uzanan bu savaş, geride yağmalanmış ve harabeye dönmüş bir coğrafya bırakmıştı. Savaşın merkezi olan Beypazarı’ndaki terk edilmiş köy evleri, aslında ekonomik savaş meydanlarına gömülmüş bir devletin iktisadî kalıntılarından başka bir şey değildi. Zira “Medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar!” her zaman göğüs göğüse yapılmış kanlı savaşlarla ilerlememiş, en etkili çatışmalar ve kalıcı dönüşümler, geride trajik bir unutkanlık bırakarak, sessiz sedasız yaşanmıştı. Bir “fauna kopyacılığı” teşebbüsü olan bu savaş, “Dünya benimdir!” narasıyla yerküreyi kuşatan Avrupa ekolojik emperyalizminin bir aşaması olan “Tiftik Savaşları” idi…
Asırlar önce Beypazarı’ndaki Sopçaalan (Sofçaalan) köyünde başlayıp Güney Afrika ve Yeni Zelanda gibi İngiliz kolonilerinde sona eren ve bilinen anlamda bir savaş olarak nitelendirilmese de dünya iktisat tarihinin en büyük savaşlarından biri olan “Tiftik Savaşları”, İngiltere’nin Ankara keçilerinden elde edilen yünü fark etmesiyle başlayacaktı. Ortaçağ’da Avrupa’nın en iyi yün üreticisi olan ve ihracatının büyük bir kısmı yün ve yünlü kumaşlardan oluşan İngiltere, zamanla özellikle ham yüne değil de yünlü kumaş ihracatına ağırlık verecekti.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi 108. sayısından (Ağustos 2017) okuyabilirsiniz.