Tulumbacıların reisi yangını haber veren köşklüye “Oğlan mı, kız mı?” diye sorardı. İstanbul yakası için “oğlan”, Beyoğlu yakası için “kız” denirdi.
Tulumbacılık, gençler tarafından sevilen bir meslek halini almış, aralarında bir rekabet başlamıştı. Yangına önce gitmek ve dönmek âdeta her takım için bir onur meselesi haline gelmişti.
İstanbul, tarih boyunca çok büyük yangınlar geçirmiş, aynı zamanda yangınları ile de tarihe geçmiştir. Zira eskiden baştanbaşa ahşap evlerle kaplı şehrin bir ucunda başlayan bir yangın, kısa zamanda diğer ucuna varır ve İstanbul’u adeta bir kül yığını haline getirirdi. Yangın söndürme teknikleri ve yangın tulumbasının bilinmediği devirlerde yangına karşı alınan tedbirler de yetersiz geldiğinden İstanbullular çaresiz kalırdı.
İstanbul’da her yangının büyük bir felakete dönüştüğü görülünce, tulumbacıların piri sayılan Fransız asıllı Müslüman mühendis Gerçek Davud Ağa İstanbul’a getirildi. İstanbul’da ilk yangın tulumbasını yapan Davud Ağa, yaptığı tulumbayı 1718’de Tüfenkhane ve Tophane’de çıkan yangınlarda başarılı bir şekilde kullanınca Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın dikkatini çekti. Bunun üzerine Sadrazam İbrahim Paşa, yeniçeri ağalığına bağlı olarak Yangın Tulumbacıları Ocağı’nı kurdu (1720) ve başına da “ağa” unvanıyla Gerçek Davud Ağa’yı getirdi. Sarayda ise, bostancı neferlerinden Bostancı Tulumbacılar Ocağı kuruldu.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Eylül (13. Sayı 2009) sayısından okuyabilirsiniz.