Osmanlı Devleti’nin kurduğu medeniyetin temeli vakıflara dayanır. Başta padişahlar olmak üzere sultan ailesi ve hanımları, şeyhülislam, sadrazam, vezir, paşa ve Müslümanlarca vakıflar kurulmuştur. Asırlarca eserleri ve akarlarıyla hizmet vermiş olan bu hazinelerin, 100 yıldır göz ardı edilse de gelecekte önemli rol oynaması bekleniyor…
Bir dönem kaderine terk edilen Osmanlı mirası vakıf eserlerimiz, son 20 yıldır üç kıtada sürdürülen araştırmalar neticesinde bir bir ortaya çıkarılıyor. Arşivlerden vakıf defterlerinin çıkartılmasıyla başlatılan çalışmalar, yerinde yapılan tespitlerle devam ediyor. Devletlerarası uzun soluklu görüşme, yazışma gibi resmi işlemlerden sonra restore edilen ecdad mirası eserler ayağa kaldırılıyor. Ancak yapılması gereken, vakıfların akarlarıyla birlikte aslına rücu ettirilmesidir. Evet, bu oldukça zor; ancak o da zamanını beklemektedir.
Ertuğrul Gazi döneminde 4 bin 800 kilometre olan topraklar yaklaşık 300 yılda 20 milyon kilometreye ulaşmıştı. Avrupa, Asya ve Afrika coğrafyasında milyonlarca insana hizmet götüren Osmanlı medeniyetinin yayılıp ayakta durmasının temelinde vakıf sistemi vardır. Osmanlılar, fethettikleri ülkelerde kurdukları vakıflarla camiler, çeşmeler, kervansaraylar, köprüler, medreseler, hamamlar, şifahaneler, imarethaneler yaparak halkın sosyal ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmışlardır. Vakıf eserleri inşa etmekle kalmamış bu eserlerin hizmetlerini rahat görmeleri ve giderlerinin karşılanması için de akarlar, dükkânlar, ticarethaneler, geniş araziler üzerinde çiftlikler kurmuşlardır. Sadece kurbiyyet esası yani Allah rızası gayesiyle kurulan bu vakıflar, vakıflara ait eserler ve akarların bilgileri bugün arşivlerimizdeki vakfiyelerle ve binlerce vesikayla sabittir.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Şubat (66. Sayı 2014) sayısından okuyabilirsiniz.