Beyoğlu’nu gezenler bilir, İstiklal Caddesi’nin tek camisi, mütevazı ama estetik yapısıyla Ağa Camii’dir. Hüseyin Ağa Camii adıyla da bilinen mabet, semtin göbeğinde âdeta 16. yüzyıl esintisi sunar. Yıllar boyu atlattığı onca badirelere ve ihmale rağmen, günümüzde şehrin hafızası ve irşad noktası olmaya devam ediyor…
Beyoğlu’nun tarihî sokaklarını arşınlarken, aniden karşınıza çıkan bir yapı, size hem geçmişin sükûnetini hem de bugünün hareketliliğini hissettirebilir. Beyoğlu Ağa Camii, tam da böyle, tarihin ve zamanın mukaddes bir müşterek noktası gibidir. İstiklâl Caddesi’nin telaşlı adımları arasında sükûn bulan bu tarihî mabet, hem mimarî hem de kültürel bakımdan Beyoğlu’nun nadide hatıralarındandır.
Bânîsinin adıyla anılan cami, Galata Sarayı’nın gözde şahsiyetlerinden Hüseyin Ağa tarafından, 16. yüzyıl sonlarında inşa ettirilmiştir. O tarihten bu yana yangınlar, tamirler derken ihmal ve ihya arasında mekik dokumuş. Nihayetinde bugün, tarihî dokusunu hâlâ büyük ölçüde muhafaza eden bir eser olarak varlığını sürdürmektedir.
Hüseyin Ağa’nın Hayır Eseri
Ağa Camii, Osmanlı’nın klasik devrinin mimarî anlayışı içinde teşekkül etmiş bir ibadet mekânıdır. 1596 yılında, Galata Sarayı ağalarından ve aynı zamanda Şeyhülharem ünvanına sahip Hüseyin Ağa tarafından yaptırılmış ve adına vakıf kurulmuştur. Nitekim Ağa Camii vaizliğinin Bosnevî Şeyh Hacı İbrahim Efendi’ye tevcihi ile ilgili bir belgede, vakfın ismi “Vakf-ı câmi‘-i şerîf merhûm Şeyhü’l-harem Hüseyin Ağa der hâric-i Galata” şeklinde geçmektedir.
Cami, İstiklal Caddesi ile Sakızağacı Caddesi’nin kesiştiği köşede bulunmaktadır. Konumu, hem semtin merkezî bir mevkiinde oluşuna işaret eder hem de Galata-Beyoğlu hattının o dönemki şehir dokusundaki önemini ortaya koyar. Caminin batısı Sakızağacı Caddesi’ne, kuzeyi ise Maliyeci Sokağı’na bakar. Doğudan ise Rumeli Han ile bitişik nizamda yer alır.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 206. sayısından (Ekim 2025) okuyabilirsiniz.