Tarihimizin her devri, milletimizin yayıldığı her coğrafya uzun ve detaylı bir araştırma konusudur. Dünyanın hemen her köşesine yayılan bir medeniyetin izlerini sürmek heyecan verici olmasının yanında bir o kadar da zordur.


Tarihimizin her devri, milletimizin yayıldığı her coğrafya uzun ve detaylı bir araştırma konusudur. Dünyanın hemen her köşesine yayılan bir medeniyetin izlerini sürmek heyecan verici olmasının yanında bir o kadar da zordur.

1884 yılı sonlarında Sultan İkinci Abdülhamid, sadece dinî ilimlerin tahsil edileceği “Ulûm-ı Dîniye (Dinî İlimler) Mektebi” ismini taşıyan bir mektep kurmak istemişti. Bu mektebin İstanbul’un Gedikpaşa semtinde inşa edilmesine karar veren padişah, bir de nizamname (tüzük) hazırlanmasını emretti.

Çivi veya tutkal kullanılmaksızın, küçücük geometrik parçaların birleştirilmesiyle meydana getirilen kündekârî eserleri, ecdadımızın teknikle sanatı, geometriyle estetiği bir arada nasıl büyük bir ustalıkla kullandıklarını gözler önüne sermektedir…

Nasreddin Hoca, Sivrihisar’ın Hortu köyünde doğmuştur. Hoca’nın doğduğu evin Sivrihisar’da, türbesinin ise Konya’nın Akşehir ilçesinde bulunması sebebiyle iki belde de Nasreddin Hoca’yı paylaşamamışlardır. Buram buram Anadolu kokan, Nasreddin Hoca’nın memleketi Sivrihisar’a daha yakından bakalım…

Devlet-i Âl-i Osman’ın saray duvarlarında yankılanan pek çok ses şairlere aitti… Kelimeler kâmusun derinliklerinden çıkarılır, hayatın içine sokulur ve ruha dokunurcasına yoğrulurdu. Her bir beyti “kuyumcu nezaketi”yle işlenen divan şiirlerinden birisi de klasik edebiyatımızın ustalarından Fuzulî’ye aittir…