Eserlerde, cennetin dünyadaki misali olarak bahsedilen Mâverâünnehir, nehrin ötesi manasına gelir. Yeryüzünün en verimli, en temiz bölgesi buradadır ve bu bölgede yaşayan cömert, hayırda yarışmayı ve kendilerini hayra çağıranlara koşmayı seven bir millet olan Türkler yaşar. Önemli Türk beldelerini çevreleyen bölgenin İslâm devletiyle sınır olması, Türklerin İslâmiyet’le müşerref olmalarında etkili olmuştur…
Farsça kaynaklarda nehrin ötesi manasında kullanılan Mâverâünnehir kelimesi, Araplarca kullanılan Mâverâü’l-Ceyhûn tabiriyle aynı manayı ihtiva etmektedir. Daha çok İran’ın fethinden sonra bölgeyle ilgilenmeye başlayan Müslümanlar, bu kelimeyle Amuderya’nın (Ceyhun Nehri) ötesini, yani Türklerin yaşadığı Turan bölgesini kastetmekteydiler. Burada yaşayan halk, Romalı müelliflerin Beyaz Hunlar dediği, İslâm kaynaklarının ise methiyeler dizdiği İslâm askerlerinden müteşekkil Türk kavimleriydi. Bu bölge daha çok Karluk ve Oğuz Türkleriyle meskûndu. Soğd, Fergana, Şur, Üsrûşene, Buhara, Semerkand, Kiş, Nesef, İsbîcab, Hocend, Hokand, Harkâne ve Oş gibi önemli Türk beldelerini içine alan bölgenin İslâm devletiyle sınır olması, Türklerin Müslüman olup İslâm’ın hizmetine girmelerine vesile olmuştu.
Hz. Osman (r.a.) devrinde (644-656), Horasan eyaleti içerisinde değerlendirilen bölgeye yönelik ilk ciddi fetih girişimi, Hz. Muaviye (r.a.) döneminde (661-680) gerçekleşmişti. 670-671 yılında vefat eden Horasan valisi Hakem bin Amr (r.a.), Mâverâünnehir’de namaz kıldıran ilk kişiydi. 25 yaşında Horasan valisi olan Ubeydullah bin Ziyâd ise 674 yılında, 24 bin askeriyle Ceyhun Nehri’ni geçip Buhara Dağları’nı deve sırtında aşan ilk komutan olmuştu. Birinci Yezid zamanında ise (680-681) Horasan valisi olan Selm bin Ziyâd, yanında hanımı olduğu halde Semerkand üzerine yürümüş ve hanımı, sefer sonunda nehri aşan ilk Arap kadını olmuştu. Ancak henüz Müslüman olmayan Türkler, Göktürklerin de yardımıyla Müslümanlara zor anlar yaşatmışlardı.
Horasan ve Mâverâünnehir’de İslâm’ın kalıcı olmaya başlaması, Abbasî valisi Haccâc bin Yûsuf es-Sekafî’nin Kuteybe bin Müslim’i bölgeye göndermesiyledir. Mahallî halkın Müslüman olması için büyük çaba sarf eden Kuteybe bin Müslim, Buhara’nın kesin olarak fethinden sonra, 713 yılında burada ve ardından da Semerkand’da birer cami yaptırmıştı. Ancak yeni dine henüz alışmamış olan Türkler, bu camiye Cuma günleri Kuteybe bin Müslim’in nakdî yardım vaadi sebebiyle geliyorlardı. Daha sonra bölgeye gönderilen Müslüman aileler ve âlimlerin gayretleri, Türklerin kalbini İslâmiyet’e ısındırdı. Bundan sonra Mâverâünnehir’de Budizm, Zerdüştlük, Maniheizm, Hıristiyanlık, Yahudilik, Şamanizm, Mecûsilik ve Mazdekiye gibi farklı inanışların yerini artık, İslâm dini almaya başladı.
Davet Mektupları
Kuteybe bin Müslim’in tüm gayretlerinin yanında ordusuna kattığı askerlerin Müslüman olmasını sağlaması, şehirlere yerleştirilen Müslüman garnizonların halkla uyum içinde olması ve Dahhâk bin Müzâhim gibi âlimlerin yerli halka İslâmiyet’i tanıtan faaliyetlerde bulunması, bölgeyi İslâm beldesi hâline getirmişti.
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 130. sayısından (Haziran 2019) okuyabilirsiniz.