Selçuklu hanım sultanı Altuncan Hâtun’un hayatı son derece dikkat çekicidir. Tuğrul Bey’in hanımı bu kahraman Türk kadını, devletin bekası için oğlunu zincirlere vurdurmuş, ordunun başında yalın kılıç giderek Selçuklu’yu muhtemel bir çöküşten kurtarmıştır…
Türk Tarihi boyunca devlet ve millet hayatında, savaşta ve barışta hanımların da büyük rol oynadıkları bilinen bir gerçektir. Özellikle Türk devlet geleneğinde sultan hanımlarının devlet yönetiminde ve devlet protokolünde önemli bir yeri olagelmiştir. Hunlardan başlayarak Göktürklerde, Uygurlarda ve ilk Müslüman Türk devleti Karahanlılarda kadının toplum içinde yüksek bir mevkii vardı. Sultanın hanımı, devlet yönetiminde onun ortağı ve yardımcısıydı. Sultan hanımları da mevcut disiplin içinde görev ve sorumluluklarının idrakiyle hareket ederler, çoğunlukla devleti destekleyici ve yükseltici roller oynarlardı. Bu geleneğin 11-13. yüzyıllarda da sürdüğü Selçuklularda kadınlar erkeklerle birlikte ava, seferlere, savaşlara, dinî, siyasî ve iktisadî faaliyetlere katılırlardı.
Hâtun kelimesi, Türk devletlerinde hakanın (kağanın) ilk eşi için kullanılmaktaydı ve Hâtun hükümdarla birlikte tahta çıkıp yönetimde söz sahibi olabiliyor, Göktürkler gibi bazı Türk devletlerinde çıkarılan emirnamelerde Hâtunun da mührü gerekiyordu. 11. yüzyıl Türk kaynağı Kutadgu Bilig’e göre Uygurlardan başlayarak Selçuklulara kadar uzanan Terken unvanı hem hükümdar, hem de Hâtunlar için kullanılmaktaydı. En kıdemli unvanı alan Terken Hâtunlar, eşlerinin veya oğullarının yokluğunda naibe olabiliyordu. Hükümdarın kız çocuklarına da çok itibar ediliyor ve Melike unvanı veriliyordu. Evlendiklerinde “Melike Hâtun” olarak anılıyorlardı.
Tabii devlet ve milletin menfaati, vatanın korunması bahis konusu olunca sultan hanımı olmanın şart olmadığını, bütün Müslüman Türk hanımlarının hiçbir ölçüye sığmayan fedakârlıklara katlandıklarını çok yakın tarihlerdeki hadiselerden de biliyoruz. Bunlara, daha uzak tarihlerden verilecek en güzel örneklerden birisi ise Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’in (1040-1063) hanımı Altuncan Hâtun’dur.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi 90. sayısından (Şubat 2016) okuyabilirsiniz.