Birinci Dünya Savaşı, insanlık tarihinin gördüğü en kanlı savaşlardan birisiydi. Osmanlı Devleti’ni parçalama savaşı da diyebileceğimiz bu harpte, Osmanlı ordusu pek çok cephede zor şartlar altında savaşacaktı. Osmanlı askerlerinin savaştığı yerlerden biri de Kafkas Cephesi idi. Burada Ruslara karşı Sarıkamış Harekâtı yapılmış, ancak başarılı olunamamıştı. Doğu Anadolu’yu işgal eden Rus ordusunun ilerleyişi, ancak Karadeniz’de Harşit’te durdurulabilecekti. Nasıl ki payitahtı işgale giden düşman ordularına Çanakkale’de dur denilmişse, hedefi İstanbul olan ve Kafkas Cephesi’ni aşıp Doğu Karadeniz’i işgal eden Ruslara da Harşit’te mâni olunmuştu. Çanakkale’de destanlar yazan Mehmetçik, Karadeniz’de de düşmana geçit vermemişti. Harşit Müdafaası, askeriyle, halkıyla hep beraber kazanılmış ancak kıymeti bilinmemiş büyük bir zaferdir. Harşit Zaferi’nin üzerinden 107 yıl geçti. Kasım ayı, müdafaanın yıl dönümü. Bu vesile ile çoğumuzun bilmediği, unutulmuş, unutulmaya yüz tutmuş Harşit Müdafaası’nı hatırlamak, hatırlatmak istedik. Zaferin kazanılmasında emeği olan tüm şehit ve gazilerimizin ruhu şâd olsun…
Osmanlı’nın, âdeta dünyayla savaşı olan Birinci Dünya Harbi’nde, iki cephe vardır ki en çok vatan evladını şehit vermemizin yanında; bu iki cephede düşmanın doğrudan hedefi, Osmanlı’nın kalbi İstanbul’u alarak Osmanlı’yı tarih sahnesinden silmekti. Bu iki cepheden biri Çanakkale Cephesi, diğeri ise elemini hâlen yüreklerimizde taze tuttuğumuz Sarıkamış faciasının da yaşandığı Kafkas Cephesi’ydi. Burası aynı zamanda, o tarihteki idari yapıya göre Trabzon Vilayeti merkez ve vilayete bağlı Gümüşhane sancaklarında (bugünkü Gümüşhane ve Giresun il sınırları içinde), Harşit’teki son savunma ile düşmanın durdurulduğu topraklardı.
Kafkas Cephesi’nin batı ucundaki Harşit Müdafaa Hattı, Rusların gelebildiği son çizgiydi. Yerli milis güçlerimizin büyük desteğiyle beraber Osmanlı Üçüncü Ordusu’nun yazmış olduğu destanla Rus ileri harekâtı püskürtülmüş ve bu son savunma hattı, “Karadeniz’in Çanakkalesi” olarak tarihe geçmişti. Cihan Harbi’nde, bir Çanakkale, bir de Harşit geçilememişti.
Osmanlı Devleti, bundan tam 110 yıl önce, 1914’te, yine bir kasım ayının başında Birinci Dünya Harbi’ne dâhil edilmiş ve 10 cephede birden düşmanla savaşmak durumunda kalmıştı. Goeben ve Breslau’nun (Yavuz-Midilli) 29 Ekim günü, Rusya’nın Karadeniz sahillerini bombalamasının üzerinden iki gün geçmişti ki 1 Kasım’da Rus kuvvetleri, sınırlarımızı geçerek karadan misilleme saldırısında bulundu. 2 Kasım’da da Osmanlı’ya resmen savaş ilânında bulundu. İki ordu, ilk kez 7 Kasım günü Köprüköy’de karşı karşıya gelmişti. Burada cereyan eden bir dizi muharebeden sonra, 25-27 Aralık tarihleri arasında, elîm Sarıkamış Harekâtı gerçekleşti. Sevk ve idare hatalarıyla dolu bu harekâtta, sadece iki gün içinde on binlerce askerimiz şiddetli soğuk sebebiyle şehit olmuş, cephedeki askerî varlığımız ve askerin maneviyatı ciddî manada hasar almıştı.
Sarıkamış hadisesinden sonra, 1915 kışını iyi bir hazırlık süreci olarak değerlendiren Rus Kafkas Ordusu, yaz mevsimini ise Van-Bitlis-Muş-Hakkâri işgalleri ile başlatarak Irak petrollerine yönelmişti. Bu gelişmeler üzerine son derece telâşlanan İngilizler, Irak petrolleri konusunda paydaş istemediği için Ruslarla, masada Fransa’nın da olduğu gizli antlaşmalar (İstanbul ve Petrograd Antlaşmaları) imzaladı.
Buna göre, İngiltere ve Fransa, Ruslara; “Irak petrollerinden vazgeçmeleri karşılığında İstanbul, Boğazlar ve Akdeniz’deki Rus haklarını tanımayı” taahhüt ettiler. İngilizlerin sinsi oyununa gelen Ruslar, bu sefer rotayı Karadeniz kıyılarını işgal ederek İstanbul ve Boğazlara hâkim olmak ve Akdeniz’e inmek olarak belirlediler.
Harşit Irmağı’na Gömülen Hayaller
Rus Kafkas Ordusu Generali Yudeniç, ordularını karadan iki koldan (akrebin iki kıskacı gibi bir koluyla Erzurum-Bayburt-Erzincan-Gümüşhane; diğer koluyla sahilden Hopa-Rize-Trabzon-Görele üzerinden) harekete geçirdi. Ayrıca batıdaki birliklerini de deniz üzerinden sahile yığmaya başladı. Yine deniz üzerinden muhrip gemiler desteği altında ve havadan da uçakların desteğiyle sahil kısmına yoğun bir şekilde yüklendiler.
Kısa zamanda Erzurum’u işgal eden Rus General (16 Şubat 1916), 250 bin mevcutlu ordusuna yaptığı konuşmasında; “Artık önümüzde Türk ordusu diye bir şey yoktur. Çar’ın direktifleri doğrultusunda haziran ayında İstanbul önlerinde olacağız. Ordular ileri!” demişti.
Beş ay sonra İstanbul’da olma rüyaları gören Yudeniç, evvelâ Bayburt’ta Kop Cephesi’nde altı aya yakın süren şanlı savunma ile durduruldu. Kuzeyde ise bir ay Of, üç ay Akçaabat olmak üzere dört ayda da Trabzon cephelerinde şanlı direnişlerle karşılaştı. Bir buçuk yıl da Harşit Müdafaası’yla karşılaşınca, İstanbul ve Akdeniz hayalleri, Harşit Irmağı’na gömüldü.
Uzun süren harplerden dolayı Rus halkını kasıp kavuran ekonomik buhrana karşı, İstanbul ve Akdeniz vaatleri ile halkını sakinleştirmeye çalışan Çar, Osmanlı ordularının ve milis kuvvetlerin şanlı savunmaları karşısında ve bilhassa Harşit’te çakılıp kalmaları sebebiyle zor duruma düşmüştü. Bu gelişmeler, Rusya’da patlak verecek Bolşevik İhtilali’nin de ayak sesleriydi.
Kapak yazısının tamamını Yedikıta Dergisi 195. sayısı (Kasım 2024) okuyabilirsiniz.