Selahaddin Eyyubî 1187’de, Kudüs’ü fethettikten sonra burada büyük bir medrese inşa ettirmiştir. Bu medrese zaman içinde çeşitli değişikliklerle Osmanlı devrine ulaşmış ve Selahaddin Eyyubî Külliye-i İslâmiyesi ismiyle bir Osmanlı okulu halini almıştır. Ancak bu, sıradan bir okul değildir. Bu okula yüklenilen misyon, Osmanlı’nın Türk ve İslâm dünyasının lideri olduğunun farkında olarak, yeniden bir cihan hâkimiyeti tesis etme projesidir…
Kudüs, tarihî bakımdan çok eski şehirlerden biridir. Kudüs’ün ayrıca dinî bakımdan merkez olma özelliğinin çok baskın olması, şehrin iskânını ve fizikî yapısını derinden etkilemiş ve dinî farklılıklar ve bunun şehre tesiri daha belirgin bir vaziyet almıştır. Böylece belli başlı dinî merkezler etrafında oluşan mahalleler, şehri şekillendirmiştir.
19.yüzyılın başından itibaren giderek artan misyonerlik faaliyetleri sonucunda, Batılı Hıristiyan ülkeler Rusya, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya, bölgede kendi idarelerinde kiliseler, dini okullar ve dernekler kurmaya ve giderek çoğalmaya başlamışlardır. Osmanlı Devleti ise yaygınlaşan bu faaliyet karşısında çok titiz davranmış, özellikle Sultan Abdülhamid genel olarak Yahudilerin Osmanlı Devleti topraklarına göçüne itiraz etmemesine rağmen, Kudüs’te dengeyi bozacak faaliyetlere ve Filistin’e Yahudi yerleşimine karşı kesin bir tavır sergilemiştir. Nitekim İkinci Abdülhamid Han, 1884 tarihli bir iradesi ile Kudüs’teki yabancı okulların sayıca çokluğuna karşılık Osmanlı okullarının artırılması için gerekli tedbirin alınmasını istemişti.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Ocak (41. Sayı 2012) sayısından okuyabilirsiniz.