Osmanlı’nın ve hususiyle de padişahların kitap ve kütüphane kültürünü, okuma meraklarını, alanın uzmanı Prof. Dr. İsmail E. Erünsal’dan dinleyelim…
Osmanlı’da kütüphanelerin kuruluş aşamasıyla başlayalım isterseniz…
Onu detaylı olarak anlatmak çok vaktimizi alır, kısaca söyleyelim: Osmanlılar, İslâm kültürü bakımından bakir topraklara yerleştikleri için bu tür kültürel faaliyetlerin ortaya çıkması çok zaman almış. Düşünün ki, Osmanlılar buraya gelmek yerine Bağdat’a gitselerdi, her şey ellerinin altında olurdu; fakat gelmişler Söğüt’e. Söğüt’te hazır bir şey yok. Yıldırım Bayezid zamanına kadar aldıkları topraklar da hep Bizans’tan; beyliklerden hiç alınmamış. Bir de geldikleri yerlerde de kitap, medrese hiçbir şey yok. Sıfırdan kurmuşlar yani. Bu yüzden kuruluş devrinde Yıldırım Bayezid zamanına kadar (onun zamanında biraz artıyor) önemli pek fazla kütüphane yok. Orhan Gazi’nin ve Yıldırım Bayezid Han’ın kurduğu medreselerde (ki Bursa’da, Yıldırım Bayezid devrinde, dokuzu yeni kurulmuş on dört medrese vardı) kütüphanelerin olduğunu tahmin ediyoruz, fakat elimizde yeterli belge yok.
Sultan Birinci Murad devrinde, Edirne’nin fethiyle Osmanlı ülkesine ulema akını hız kazanmıştı. Tabiatıyla kitap akışı da arttı. Ayrıca bazı Osmanlı âlimlerinin o devrin ilim merkezlerine -Horasan, Mâverâünnehir, Mısır gibi- gitmeleri neticesinde ilim ve kitap alışverişi de mevzubahistir. Mesela, vefat ettiğinde geride 10 bin ciltlik bir koleksiyon bırakan Molla Fenarî (rah.), muhtemelen kütüphanesini bu ilmî seyahatleri sayesinde zenginleştirmişti.
Bilhassa Sultan İkinci Murad’dan itibaren hem Anadolu’da hem de Balkanlar’da önemli gelişmeler oluyor. Tabii bu devre gelindiğinde devlet, istikbali olan bir devlet hâline geliyor. İstikbali arayan âlimler, şairler Osmanlı’ya gelmeye başlıyor.
Sarayda meclis kuruluyor, toplantılar yapılıyor; yazılan kitaplar okunuyor, şiirler tartışılıyor. Müellifler, yazdıkları eserleri sultana takdim ediyor. Hatta Latifî’nin naklettiğine göre sultan, haftanın iki gününü ulema ve şairler ile sohbet ederek geçiriyor. İkinci Murad Han devrinde Edirne’de, Bursa’da kurulan kütüphaneler de var. Padişahın Edirne’de kurduğu Darülhadis’te ve Saatli Medrese’de kütüphane de yer alıyor.
İstanbul fethedilince de öyle çok kitap olan bir bölgeye girilmiş olmuyor. Bizans’tan kaçırılmayıp da kalan kitaplar varsa, onlara mirasçı oluyor Osmanlılar. Hatta başımıza dert oluyor o kitaplar. Avrupa’daki araştırmacılar, “Osmanlılar İstanbul’u fethedince Bizans kütüphanelerine de el koymuştur. Sarayda, Bizans’taki Latin ve Yunan klasiklerinin nüshaları vardır.” diye uzun zaman gelip gidiyorlar. Hâlbuki o kitaplar fetihten önce Avrupa’ya kaçırılmış; Bizans’tan kalma yüz civarı kitap var yabancı dilde, ama o nüshalar yok içlerinde tabii. Yine de 19. yüzyıla kadar merakları sürmüş, acaba neler var o kitapların içinde diye. Ama asıl aradıkları ve istedikleri, Yunan ve Latin klasikleri.
Röportajın tamamını Yedikıta Dergisi 133. sayısından (Eylül 2019) okuyabilirsiniz.