Osmanlı ordusu, Çanakkale’de hem karadan hem denizden hem de havadan kuşatılmış vaziyetteydi. Bütün bu cepheler yetmezmiş gibi bir de işin basın ayağı vardı.


Osmanlı ordusu, Çanakkale’de hem karadan hem denizden hem de havadan kuşatılmış vaziyetteydi. Bütün bu cepheler yetmezmiş gibi bir de işin basın ayağı vardı.

Efendimiz (s.a.v.), “Kubbetü’t-Türkiyye” denilen Türk çadırında savaşlar idare etmiş, fetihler yapmış, itikâfa girmişti.

Osmanlı toprak düzeninde, İslâm hukuku demek olan fıkıh ve ona muhalif olmayan örfî hukuk uygulamaları söz konusuydu. Toprağın kaç kısma ait olduğu, kimlerin hangi nevi arazileri tasarruf edebilecekleri, ne türde toprak için ne miktarda vergi/kira ödeneceği, bir çiftçi ailesine yetecek toprağın ne kadar olduğu, bu toprağı işleme hakkının nasıl devredileceği ve daha pek çok detay, kanunnamelerle kayıt ve kontrol altına alınmıştı…

Çift kutuplu dünyaya, tarih boyunca alışık insanoğlu… Kuzey-Güney yarım küre diye coğrafî bir ayrım da yapılır, Doğu-Batı diye kültürel farklılıklar da belirtilir, ABD-Sovyet çekişmesi de vakidir. Peki, şu paylaşılamayan dünyanın, iki devlet arasında resmî bir anlaşma ile pay edildiğini hiç duydunuz mu?..

Eski çağlardan bu yana nice savaşlar meydana gelmiş ve bu savaşlarda muhtelif savaş aletleri kullanılmıştır. Bunlardan biri vardı ki en kolay ulaşılabilen silahtı. Elinde sapanı, etrafında yeterli miktarda fırlatılacak taşı olan kişi, etkili bir silaha sahip demekti. İnsanlık tarihi kadar eski bir silah olan sapanın geçmişine fırlatılmaya var mısınız?

Âlim, müderris, kadı ve belediye başkanı… bütün bu sıfatları uhdesinde toplayan molla Hızır Bey’in macerası, Anadolu’nun küçük bir beldesinde başlamıştı. İlminin genişliği, azmi ve çalışkanlığı, onu cihan tahtında kadılık makamına kadar yükseltecekti…

Hadîs-i Şerîfteki müjdeye nail olabilmek için, Mekke-i Mükerreme’den 80 yaşında yola çıkan Ebû Eyyûb El-Ensârî Hazretleri, muhasara esnasında şehid düşer. Efendimizin mihmandarının kabri, İstanbul’un fethinden sonra manevî işaretle tesbit edilir. Ancak bazı kaynaklar, kabrin, İstanbul’un fethinden evvel keşfedildiğini yazar. İşin hakikatini birlikte öğrenelim…

İki asırdan fazla İslâm sancağının dalgalandığı Müslüman Sicilya, Bağdat, Kahire, Kurtuba gibi dünyanın önemli ilim merkezlerinden birisiydi. Öyle ki Sicilya Müslümanlarının ilmî birikimi, Avrupa’ya da umut olmuştu. Yüzyılların birikimi Sicilya İslâm medeniyeti, bugün tamamen unutulmuş veyahut unutturulmuş durumda.

Çelebi’nin Viyana’da bir hastanede şahit olduğu ve Seyahatname’sinde tüm teferruatıyla aktardığı kafatası ameliyatı çok enteresandır…

Arz üzerinde inşa edilmiş ilk mabed olan Beytullah, Hz. İbrahim (a.s.) ve Hz. İsmail (a.s.) devrinden beri üzerindeki örtüsünü hiç çıkarmadı. Çünkü; “kıymetli şeyler, setredilir”di ve onu örtmek, ona hürmetin en büyük nişanelerinden biriydi şüphesiz.