Manşet, Osmanlı Tarihi

Kâbe-i Muazzama’ya Osmanlı’nın Tazimi

Kâbe-i Muazzama

Osmanlı devleti, İslâm dünyasının manevî merkezi olan Hicaz bölgesine her daim büyük ehemmiyet göstermiş, bilhassa Haremeyn-i Şerifeyn’e (Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere) yönelik hizmetleriyle tarihe geçmiştir. Bu hizmetlerin en nadide örneklerinden biri, sultan dördüncü Murad Han döneminde, Kâbe-i Muazzama’nın yeniden inşasıdır. Bu hadise, Osmanlı’nın mukaddes topraklara olan bağlılığını ve mimarî mirasını korumadaki azmini gösteren müstesna bir örnektir…

Osmanlı Devleti, İslâm tarihinin önde gelen hizmetkârlarından olarak asırlar boyu mukaddes topraklara büyük ehemmiyet vermiştir. Hicaz bölgesi, bilhassa Yavuz Sultan Selim Han ve sonraki padişahlar tarafından manevî emanet olarak görülmüş ve Haremeyn-i Şerifeyn’e yapılan hizmetler, büyük titizlikle yürütülmüştür. Osmanlı Devleti’nin mukaddes topraklara olan hürmet ve tazimlerine dair misaller sayılamayacak kadar çoktur.

Bu makalemizde, Bağdat fatihi Sultan Dördüncü Murad Han devrinde, sel baskını sebebiyle duvarları zarar gören Kâbe-i Muazzama’nın on birinci inşasını ele alacağız. Padişahların Haremeyn hizmetleri ile alakalı bir eser telif eden Muhammed el-Mekkî, Kâbe-i Muazzama’nın bu yeniden inşası ile alakalı “Kâbe’nin on birinci tamir ve inşası Osmanlı halifelerine nasip olmuş bahtiyarlıklardandır.” der.

Kâbe-i Muazzama’nın ilk bina ve inşası Melâike-i Kirâm, ikincisi Hazret-i Âdem Aleyhisselâm, üçüncüsü Hazret-i Şît Aleyhisselâm, dördüncüsü Hazret-i İbrâhim Aleyhisselâm, beşincisi Amâlika, altıncısı Cürhüm, yedincisi Kusay, sekizincisi Kureyş kabilesi tarafından yapılmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bu sekizinci inşada, Hacerü’l-Esved’i bizzat kendi mübarek elleriyle yerine koymuştur. Dokuzuncu inşası Abdullah bin Zübeyr (r.a), onuncusu Haccâc bin Yusuf tarafından gerçekleştirilmiştir. On birinci inşası ise Sultan Dördüncü Murad Han’a nasip olmuştur.

Mescid-i Haram’da Sel Baskını

Sultan Birinci Ahmed Han zamanında, Kâbe-i Muazzama’nın bazı kısımları hasar görmüştü. Padişah, Beytullah’ı yenilemek istemişse de ulema buna cevaz vermemiş, bunun yerine Kâbe-i Muazzama’nın çatlamış köşeleri, demir kuşaklar ve köşebentlerle güçlendirilmişti. O dönemdeki Kâbe-i Muazzama binasının bazı bölümleri, Haccâc bin Yusuf’un inşa ettiği yapıydı ve Sultan Dördüncü Murad Han zamanına gelindiğinde, neredeyse bin yıllık bir geçmişe sahipti.

3 Nisan 1630 tarihinde, Mekke-i Mükerreme’de o güne kadar görülmemiş şiddette bir fırtına ve sel baskını yaşandı. Şimşekler ve gök gürültüleri ile durmaksızın yağan yağmur, “Arim Seli” gibi büyüyerek Harem-i Şerif’in içine kadar girdi. Sel suları giderek yükseldi ve Bâb-ı Muâlla’nın kilidi hizasını iki arşın aşarak tehlikeli bir seviyeye ulaştı.

Mescid-i Haram’ın çevresindeki dükkânlar, okullar ve evler büyük ölçüde yıkılmış. Enkaz, Harem-i Şerif’in içine kadar girmişti. Sel felaketinde evlerin ve okulların yıkıntıları altında kalarak hayatını kaybeden yaklaşık bin Müslüman olduğu rivayet edilir.

Kâbe-i Muazzama’nın duvarları, sel nedeniyle zaten yıkılmaya yüz tuttuğundan 5 Nisan günü ikindi namazının akabinde, Rükn-i Şâmî (doğu) ve Rükn-i Irakî (batı) köşelerinin duvarları birdenbire yıkıldı. Bu durum halk arasında büyük telâşa sebep olmuştu. Herkes âdeta korku içinde kıyameti bekliyordu.

Dördüncü gün, Harem-i Şerîf içinde bulunan su, yavaş yavaş çekildi. Sel ile gelen taşlardan ve topraklardan Harem-i Şerîf içinde bir adam boyu yüksekliğinde tepecikler meydana gelmişti.

Mekke-i Mükerreme emiri Şerif Mesud bin İdris, Mekke eşrafını toplayıp durumu Mısır valisi Mehmed Paşa vasıtasıyla Sultan Dördüncü Murad Han’a bildirdi. Ancak mesafenin uzaklığı sebebiyle İstanbul’dan gelecek emrin gecikeceğini düşünen Şerif Mesud, Kâbe-i Muazzama’nın bu halde bırakılamayacağına karar verdi.

Beytullah’ın tamiri için icap eden âlet ve edevatın süratle hazırlanması ve Mekke Emiri Şerif Mesud tarafından verilecek emirlerin yerine getirilmesi hususunda, Cidde Emini Mustafa Ağa’ya hitaben bir mektup gönderdi. Ayrıca, payitahttan ferman gelinceye kadar Harem-i Şerîf’in temizlenmesi ve bununla ilgili her neye ihtiyaç duyulursa, Cidde Emini Mustafa Ağa’ya tedarik ettirilmesi lüzumunu da Şerîf Mesud’a bildirdi.

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 205. sayısından (Eylül 2025) okuyabilirsiniz.

Önceki MakaleSonraki Makale

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir