Başlık parası ve kızların zorla evlendirilmesi mevzusu, hâlâ karşılaştığımız meselelerden. Bu mevzudaki bir ferman, 1831’de Sivas’a gönderilmiş ve kadı huzurunda okunarak ilan edilmiş. Vesikada, kızların dengi olmayanlarla evlendirilmemeleri, İslâmiyet’e ve kanunlara muhalif işler yapılmaması emrediliyor…
Günümüzde Osmanlı ailesi ve hususiyle kadını hakkında önyargılar altında ve kulaktan dolma bilgilerle ortaya atılmış, tamamıyla hayal mahsulü ve asılsız iddialar eksik değildir. Hâlbuki öncelikle Osmanlı kadını, sıbyan mektebi eğitimiyle ilkokul seviyesinde eğitim görmüş kıymetli bir ev hanımıydı. Görgü, güzel ahlâk, dindarlık gibi üstün meziyetler hariç tutulursa bu, bilgi cihetinden en alt seviyedeki bir Osmanlı hanımının genel hususiyetiydi. Şemseddin Sami’nin şu veciz sözleri, kadının toplum içerisindeki ehemmiyetini çok güzel ifade etmektedir: “Kadın, cemiyet-i beşeriyenin esası, ahlâk-ı umumiyenin rüknü, aile denilen ve insanı canavarlıktan çıkarıp medenileştiren bir mukaddes bağın ukdesi, insaniyetin bir bahçesidir.” Şu bir gerçek ki Batı’da kadın, çocuk sahibi olup yaşlandıkça kıymeti azalırken, Osmanlı kadınının aile ve toplum içindeki mevkii, çocuklarının sayısı arttıkça ve yaşı ilerledikçe yükselmekteydi.
Gelinlik çağına gelmiş kızların zorla evlendirilmesi kanunen yasaktı ve devlet buna müdahale etmekteydi. Bu ayki vesikamızda, böyle bir hadise karşısında devletin tavrını görebiliyoruz. Şöyle ki; Sivas Sancağı’nın bazı köylerinde, kadın tarafına “başlık” ismiyle belli bir miktar para verilmedikçe nikâh yapılamamaktaydı. Binaenaleyh, İslâm dininde ve devlet kanunlarında yeri olmayan bu âdetlerin derhal terk edilmesi emredilmektedir. Hususiyle kızların dengi olmayanlarla zorla evlendirilmemesi ve başlık parası alınmaması hakkındaki ferman hükmünü taşıyan bu vesika umuma ilan edilmiştir. Onlar da bu emirleri tasdik ederek itaat edeceklerini Sivas kadısı huzurunda sözlü olarak ifade etmişlerdir.
Evlenmeye Mani: Başlık Parası
Mevzubahis vesikada özetle şöyle denilmektedir:
“Müslümanlardan evlenmek isteyenlerin denkleri olan kadınlarla mehr-i muaccel ve mehr-i müeccel ile anlaşarak evlenmeleri gerekmektedir. Sivas Sancağı dâhilinde bulunan köylerde başlık parası adı altında yüksek meblağlarda para ödenmedikçe nikâh akdi yapılmamaktadır. Bunun âdet haline getirildiği, bu sebeple birçok kişinin evlenemediğini öğrenilmiştir. İslâm dinine ve padişahın rızasına aykırı bu gibi işlerin ortadan kaldırılması her bakımdan önemlidir. Adı geçen köylerdeki kızlar, maddî ve sosyal durumları da dikkate alınarak belirlenecek mehirleri karşılığında evlendirilmelidir. Bundan başka, başlık parası adı altında ayrıca bir para alınmamalıdır. Kız tarafından da yine mehr-i muaccel miktarından fazla çeyiz tedarik etme düşüncesiyle evlilik işi geciktirilmemelidir. Herhangi bir mazeret sebebiyle evlilik istemeyen kızlar, dengi olmayan birisiyle İslâm hükümlerine aykırı olarak zorla evlendirilmemelidir. Böyle hadiselerin padişahın da rızasına muhalif olduğunun anlatıldığı bu ferman, Sivas’ta ilgili kişilerin huzurunda okunmuştur. Fermanı dinleyenler, “işittik ve itaat ettik” diyerek kayıt altına alınmıştır. Bu hususta emir ve ferman padişah hazretlerinindir.
15 Cemaziyelevvel 1247 [22 Ekim 1831]
Sivas Kadısı Müftüzade Es-Seyyid Abdullah
Metnin Transkripsiyonu:
Der-i devlet-mekîne arz-ı dâi-i kemîneleridir ki: Ehl-i İslâmdan ber-muktezâ-yı sünnet-i seniyye te’ehhül murad edenler küfüvleri olan nisâyı mehr-i mu‘accel ve mü’eccel-i misli ile bi’t-terâzî tezevvüc eylemeleri lazım iken Sivas Sancağı dâhilinde bulunan karyelerde izdivac etmek murad edenler taraflarından nisâ cânibine başlık nâmıyla sekiz yüz ve bazen bin ve bin beş yüz gurûş miktarı akçe i‘tâ olunmadıkça akd-i nikâh olunmaması âdet hükmüne girmiş olduğundan içlerinden adîmü’l-iktidâr olanlar bu sebeple bi’z-zarûr te’ehhül edemeyerek bu cihetle kurâ-yı merkûmede olan ricâl ve nisvânın ekseri tûl-i müddet tenâküh ve tenâsülden mahrum oldukları bu defa bi’l-ihbar tahkik olunmuş olduğu beyanıyla bu keyfiyet şer‘-i şerîfin hilâfı ve rızâ-yı meyâmin irtizâ-yı hazret-i mülûkâneye münâfî ve muğâyir olarak şu emr-i mekrûhun men‘i ve def‘i şer‘an ve diyâneten ehemm ü elzem ve rivayet olunduğuna göre kurâ-i merkûmede bulunan tâ’ife-i nisvânın hâl ü şân ve servet ü sâmânlarına nazaran mehr-i misli yüz ve yüz elli nihayet iki yüz elli gurûşa resîde olacağı emr-i gayr-ı mübhem olmakdan nâşi bundan böyle kurâ-yı merkûme ahalisinden te’ehhül murad edenlerin muktedirce bulunanları küfüvleri olan nisâya iki yüz elli ve mütevassıtü’l-hâl olanları yüz elli ve bunların mâdûnu yüz gurûş mehr-i mu‘accel takdîr ve i‘tâsıyla tezevvüc edip bundan ziyade başlık nâmıyla bir akçe ve bir habbe i‘tâ olunmaması ve nisâ câniblerinden dahi minvâl-i muharrer üzere ahz olunacak mehr-i muaccel miktarından ziyade cihâz tedarik ve istishâb etmek dâ‘iyesiyle tezevvüc maslahatında imrâr-ı vakt vuku‘a gelmemesi esbabının istihsâline mübâderet ve şu kadar ki işbu irâde-i hümâyûn yalnız mehr-i mu‘accel ve mü’eccel hakkında yekdiğerin istihkâk ve tahammülünden hariç ittihâz olunan âdet-i redîenin men‘i ve zecrîne münhasır olup zinhâr bu vesile ile mesela ahar özr ü sebebe mebnî tezevvüc istemeyen nisvâna küfüvvü olmayan Zeyd ve Amr’a cebren tezvic ve akd-i nikâh eylemek misilli mugayir-i şer‘i şerîf zulüm ü ta‘addîye dahi kat‘an rıza-yı hümâyûn-ı şahane olmadığı âşikâr olduğuna binâen işte ona göre infaz-ı irâde-i seniyyeye ihtimâm ve dikkat olunması tenbihâtını ve suret-i irâde-i seniyyeyi kurâ-i merkûme ahalisine ifade ve tefhim birle mûcib ve muktezâsı üzere amel ü hareket olunması hususuna ikdâm ve gayret olunması irâde-i seniyye muktezâsından idüğü ve hilâf-ı şeriat-ı garrâ ve mugayir-i emr ü rıza vaz‘ u hâlet vukuuna bir veçhile rıza-yı hümâyûn olmayıp ber-vech-i meşrûh amel ü hareket ve dâimen ve müstemirren icrasına itina ve dikkat ve hilâf-ı vaz‘a irâe-i ruhsattan tevakki ve mübâadet olunması bâbında dergâh-ı muallâm kapıcıbaşılarından Sivas Sancağı mütesellimi atûfetli Seyyid Said Ağa kullarına ve bu dâilerine ve saire hitaben şeref-efzâ-yı sudûr buyurulan fermân-ı celîlü’l-unvan medine-i Sivas’a lede’l-vürûd ve cümle lâzımü’l-huzur muvâcehesinde bi’t-ta‘zîm feth ü kırâet ve mazmûn-ı münîfi karîn-i izan olmağın bi’l-cümle sem‘an ve tâ‘aten merasimine eda ve sicill-i mahfûza sebt ü kayd birle kurâ-i merkûme ahalisine suver-i emr-i âli ile ağa-yı mûmâileyh cânibinden neşr olunup bi’l-cümle şükr ü senâ ederek devam ve bekâ-yı ömr-i devlet ve kıvâm-ı ferr ü şevket-i hazret-i tâcdârâne ed‘iye-i hayriyesine müdâvemet ve muvâzabet kılındığı ol ki vâkiü’l-hâl bi’l-iltimas pâye-i serîr-i a‘lâya arz ve ilâm olundu. Bâkîü’l-emr hazret-i men lehü’l-emr. Hurrire fî’l-yevmî’l-hâmis aşer min şehr-i Cumâde’l-ûlâ li-sene seb‘a ve erba‘in ve mieteyn ve elf.
El-abdü’d-dâ‘î li-Devleti’l-Aliyyeti’l-Osmaniyye
Müftüzâde Es-Seyyid Abdullah El-Kadı
Be-medine-i Sivas
Yanlış düşüncelere sahip kimseler şu tarihi belgelere kulak versinler bir zahmet. Osmanlı gibi yedi kıtaya nam salmış bir cihan şümul devletin böyle önemli ve hassas bir konuya ihtimam göstermesi ne kadar adaletpervane olduğuna bariz bir hüccettir. Nitekim tenkitlere maruz kalan kızların evlilik sorunları mazide kararı verilmiş ve adaletşinas bir tutum takınarak iki taraf da memnun edilmiştir. Sormak gerekir şimdi; acaba günümüzde kadınlara bu kadar ehemmiyet veriliyor mu? Bunun cevabı herkesçe malum.
Ayrıca bu çalışmada emeği geçen başta sayın yazar beye ve dergi yöneticilerine içtenlikle şükranlarımızı sunar, böyle çalışmaları sabırsızlıkla beklediğimizi ifade etmek isteriz .