Seyahat

İçinden Hayat Akan Şehirler

İçinden Hayat Akan Şehirler

(702 kelime/Yaklaşık 5 dakikada okuyabilirsiniz.)

İnsanoğlunun, varlığını sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi için olmazsa olmazlardan ilki su. Bu sebeple tarihî geçmişi çok eskilere dayanan pek çok şehir bir akarsuyun kenarında yer alır. Bir nehir kenarına kurulu İslâm şehirlerinden birkaçına tarihî bir yolculuğa çıkmaya ne dersiniz?..

Nehirlerinde bir zamanlar Osmanlı akıncılarının atlarını suladıkları, dervişlerin abdestlerini tazeledikleri birkaç İslâm şehrini sizler için gidip, görüp, yazdık. Balkanlardan çıktık yola, önce vatana ulaştık, oradan vardık Anadolu’ya. Ve nihayet uzandık, akıbeti bilinmez Şam’a…

Saraybosna

İlk durağımız; Saraybosna… Balkanların orta yerinde, yaşadığı onca işgale ve savaşa rağmen özünü muhafaza etmeyi başarmış bir şehir burası. Saraybosna Nehri’nin Miljacka Irmağı’na kavuştuğu yerde bulunan şehrin ortasından Miljacka geçiyor. Saraybosna tamamen Osmanlılar tarafından kurulan bir şehir… Osmanlılar buraya ilk geldiklerinde şehrin bulunduğu yerde Brodec isminde bir köy bulunuyordu. Köyün otlakları Osmanlılar tarafından satın alınarak ilk imar faaliyetleri başladı. Brodec köyünde yapılan ilk inşaatlardan biri de Osmanlı sarayına aitti. Bu sebeple de 1455’lerden itibaren buraya Saray, Saray Ovası deniyordu. Rivayet odur ki; burada inşa edilen sarayın güzelliğinden dolayı bir süre sonra burası Saraybosna ismini almıştı.

Üsküp

Saraybosna’dan çıktık yola, ikinci durağımız Rumeli’nin Bursa’sı; Üsküp… 1300’lü yılların sonuydu. Paşalarını ve beylerini çadırına toplayan Yıldırım Bayezid, Timurtaş Paşa, Evrenos Bey ve Paşa Yiğit Bey’i Sırbistan’ın fethi için vazifelendirdi. Emri alan paşalar ve beyler, yağız atlarını Balkanlar’a doğru sürdüler. Bu seferden Paşa Yiğit Bey’in nasibine de Üsküp düşmüştü. Vardar Nehri’nin iki yakasına çok eski tarihlerde kurulan bu güzel şehir, artık Osmanlı idi. Paşa Yiğit Bey vakit kaybetmeden Saruhan bölgesinden getirttiği Türkmenleri, Üsküp ve civarına yerleştirdi. Böylece kısa sürede İslâm şehri hüviyetine bürünen Üsküp, Osmanlıların Balkanlar’daki mühim uç merkezlerinden biri hâline geldi.

Osmanlılar tarafından cami, han, hamam, medrese gibi yapılardan oluşan pek çok eser inşa edildi. Bunlardan en dikkat çekeni bugün de şehrin sembollerinden olan Taşköprü ya da kaynaklardaki ismiyle Fatih Sultan Mehmed Köprüsü’dür. Osmanlıların şehre bir hediyesi olan bu tarihî köprü asırlardır Vardar Nehri’nin ortadan ikiye böldüğü şehrin iki yakasını birbirine kavuşturuyor.

Edirne

Balkanlar’dan yurda giriş yaptığımıza göre Serhad şehrimiz; Edirne ile devam edebiliriz… Meriç ve Tunca nehirlerinin kıyısındaki Edirne, geçmişi çok eskilere dayanan bir şehir…

Orhan Gazi’nin büyük oğlu Süleyman Paşa’ya ile başlayan Rumeli fetihleri Sultan Birinci Murad ile devam etti. Ve Edirne’nin fethi Sultan Murad’a nasip oldu. Edirne artık Avrupa ve Bizans üzerine yapılacak fetihlerin hareket noktası, Osmanlıların da merkeziydi. Şehir, tarihinin en bereketli devrini bundan sonra yaşayacaktı. Zira Osmanlılar, devletlerine başkent yaptıkları bu şehre saraylar, camiler, medreseler, imaretler, bedestenler ve nehirleri aşan köprüler inşa ettiler. Bu köprülerden 10’a yakını günümüze ulaşmıştır. Osmanlılar bilhassa Meriç Nehri kenarına dillere destan sahilsaray ve kasırlar inşa etmişlerdi.

Amasya

Artık Anadolu’ya geçebiliriz. Anadolu’daki durağımız ise; Amasya… İki tarafı yüksek kayalıklarla çevrili dar bir vadide kurulan şehrin tam ortasından Yeşilırmak Nehri geçer. Osmanlılar devrinde Yıldırım Bayezid, Amasya’yı fetheder ve oğlu Çelebi Mehmed’i şehre yerleştirir. Timur ile Yıldırım Bayezid, Ankara Ovası’nda cenge tutuşup savaş Timur’un lehine sonuçlanınca, Çelebi Mehmed Amasya’ya çekildi ve bundan sonraki mücadeleleri için burayı üs edindi. Bu tarihten sonra bahtı değişen şehir, 16. asrın ortalarına kadar Osmanlı şehzadelerinin devleti yönetme tecrübesi kazanmak için gönderildikleri merkezlerden biri (şehzade sancağı) oldu.

Selçuklular, Beylikler ve Osmanlılar… Hemen hemen her devirde ticarî ve idarî olarak ehemmiyetini koruyan Amasya, günümüzde de tarihî evleri, ırmağın iki yakasını birbirine bağlayan köprüleri, külliyeleri ve müzeleriyle gezilmeyi bekleyen şirin bir Anadolu şehridir.

Şam

Ve geldik son durağımız olan Şam’a… Dört şehir geçtik ve buralara kadar geldik. Şam’ın sadece ismini zikretmek, yüreğimizdeki acının depreşmesi için yeterli… Son yıllarda Suriye’de yaşatılan iç savaş sebebiyle pek çok İslâmî eserini kaybeden Şam şehri, tam ortasından akıp giden Barada Nehri’nin sularıyla serinliyor.

Yavuz Sultan Selim devrinde fethedilen bu mühim şehir, özellikle hac kervanlarının güzergâhı üzerinde bulunması ve her yıl Osmanlılar tarafından mukaddes beldelere gönderilen Surre Alayı’nın buradan geçmesi, Şam şehrini Osmanlılar nazarında daha da değerli hâle getirmişti. Yavuz Sultan Selim’den itibaren Osmanlı padişahları ve hayırseverleri Şam’da pek çok hayır eserinin inşasına vesile olmuşlardı. Bunlardan en bilineni hiç şüphesiz, Balkanlar’dan Mekke-i Mükerreme’ye uzanan hac yolu üzerinde, çölden önceki son durak noktası olarak Barada Nehri kıyısında Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a inşa ettirilen Süleymaniye Külliyesi’dir. Ayrıca İtalya’nın San Remo şehrinde vefat ettikten sonra cenazesi Şam’a getirilen son Osmanlı sultanı Altıncı Mehmed Vahdeddin Han dâhil birçok hanedan üyesinin kabirleri de Süleymaniye Külliyesi’nin haziresinde. Süleymaniye şimdilerde ne durumdadır acep, ya da eskisi gibi akıyor mudur Barada?

Şehirler hakkında daha fazla bilgiye Yedikıta Dergisi 128. sayısından (Nisan 2019) ulaşabilirsiniz.

Önceki MakaleSonraki Makale

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir