Fatih Sultan Mehmed Han, İstanbul’un fethinden sonra, şehrin her sahada gelişmesi maksadıyla büyük hizmetlere imza atmıştı. Bunların en mühimi de devrinin en önemli vakfı olan Fatih Külliyesi idi…
Müesseseler, insanların birbirleriyle ahenk haline koymak istedikleri inançların ve aksiyonların mahsûlüdür. Bu açıdan bakılınca; vakıflar ile toplum gruplarının dünya görüşü, insan anlayışı, hayat, ölüm, ahiret vb. konulardaki inançları arasında sıkı bir münasebet ve anlayış birlikteliği olduğu görülmektedir.
Fatih devri ahlâk ve zihniyeti, vakıf müesseselerinin gelişmesine son derece uygundu.
Fatih Sultan Mehmed, kendi zamanında kurulan vakıfların şahsî hayır olmasına dikkat etmiş, bazı sivil ve askerî bürokratların makamlarını da kullanarak devleti zarara uğratmalarına izin vermemişti. Fatih; mîrî toprakların özel şahıslar tarafından vakfedilmesinin devleti büyük zarara uğrattığı gerekçesiyle gelir kaynakları sırf devlet arazisinden olan vakıfların (irşâdî vakıflar) büyük bir kısmını feshetmiş ve bunların gelirlerini devlet hazinesine katmıştı. Böylece bazı vakıf kurucuların sosyal ve hayrî vakıflardan çok, aile vakıfları kurarak servetlerini muhafaza etme emelleri engellendiği gibi, vakıfların ölçüsüz bir şekilde çoğalarak devlet kaynaklarını kurutmasının da önüne geçilmişti.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi Haziran (34. Sayı 2011) sayısından okuyabilirsiniz.