Devri incelendiğinde, Sultan Abdülhamid’in ne kadar zor bir konumda olduğunu ve büyük riskler almak zorunda kaldığını anlamak hiç de zor değildir. Tanzimat sonrası devlet adamları, modernliği (Batılı yeni hayat tarzını) topluma yaymak için eğitimi en uygun ve elverişli araç olarak gördüler. Bu bakımdan yeni eğitim kurumlarının açılmasına ve yaygınlaşmasına önem verdiler. Ancak nitelikli bir eğitimi vadetmek ve gerçekleştirmek mümkün görünürken, neticelerini kestirememek ve istenilenin zıt istikametinde sonuçlar elde etmek, işin doğasında vardı. Sultan İkinci Abdülhamid devri eğitimini, her şeyden önce bu hakikat çerçevesinde anlamaya çalışmak icap eder…
Bugünün sorunları ve geleceğin planlanması adına, Sultan İkinci Abdülhamid devri eğitim, siyaset ve kültürü üzerine yeni araştırmalar ve tartışmalar devam etmektedir. Buna rağmen yetkin bir literatürün olduğunu söylemek de güçtür. Diğer taraftan artık devre, önyargılarla ve partizanca bakan çalışmalar hayli aşılmış, geniş sayılabilecek birikim oluşmaya başlamıştır. Sultan Abdülhamid devrinin kendine has, sıra dışı bir modernleşme tecrübesi olduğu konusunda çoğu araştırmacı hemfikirdir. Ancak meselenin mahiyeti tam olarak anlaşılabilmiş de değildir. Şerif Mardin; bu devrin, “modernite ile geleneksellik öğelerini kendi içinde birleştiren bir dönem olduğunu” söyler ve “bizim şu an bu karmaşık yumağı tam olarak çözebilmemizin daha eşiğinde bile olmadığımızın” altını çizer. Bu bakımdan Sultan Abdülhamid zamanı (1876-1909) eğitim tercihleri ve gelişmeleri, bugünün bakış açısı ve mefhumlarıyla zor anlaşılacak konuların başında gelmektedir.
Sultanın tebaasına eğitim vermek ve onları cehaletten korumak için hangi badireleri atlatmak mecburiyetinde kaldığını görmek açısından bu önemlidir. Devletin korunması ve bekasının temini için sultanın risk almaktan başka çaresi yoktu. Sultan Abdülhamid’in eğitim reformlarını, canı pahasına alınmış bir risk olarak görmekte beis yoktur.
Yazının devamını Yedikıta Dergisi 114. sayısından (Şubat 2018) okuyabilirsiniz.