Edip, içinde yaşadığı ve yetiştiği toplumun dertlerini, düşüncelerini, inanışlarını, yaşayış tarzlarını en güzel ve veciz şekilde sözlü veya yazılı olarak ifade eden sanatçıdır. Bu eserlerin arz-ı endâm ettikleri yer ise “edebiyat sahası”dır. Bir milletin edebiyatının o milletin aynası olduğu kanaati bu sebepten neş’et eder. Bazı edipler ise aynada görülmekten ziyade aynayı milletine tutmakla meşgul olurlar. Yani yazdıkları gibi yaşayamazlar fakat “yaşananları ve yaşayışları”, yaşayanlardan daha iyi gözlemler ve daha etkili anlatırlar. Biraz karışık gibi gelen bu sözleri bir isim üzerinden misallendirerek izah etmeye çalışalım: Yahya Kemal…
Yahya Kemal, Türk edebiyatının Cumhuriyet devri ve sonrasına bilhassa şiir sahasında damgasını vurmuş bir edebiyat adamıdır. Modernleşme teraneleri ve geri kalmışlık bahaneleriyle Türkiye’nin hemen her mecrada köklerinden koparılmaya niyet ve gayret edildiği devirde, “köksüzlüğü âlemde hudutsuz ve hazin bir öksüzlük” telakki ederek “kökü mâzide olan bir âtî” olmamız gerektiğini müdafaa etmiştir. Tabii ki onun bu müdafaa ve mücadelesi yukarıda da izah edilmeye çalışıldığı üzere çoğu zaman yaşayışıyla değil, şiir ve yazılarıyla olmuştur.
Yahya Kemal’in başta tarihî ve siyasî mevzuları ihtiva edenler olmak üzere bazı yazılarında kendinin de sonradan farkına vardığı birtakım ciddî yanılmaları, yanlış tespit ve hükümleri de olmuştur. Özellikle Sultan Abdülhamid Han hakkındaki düşüncelerini kaleme aldığı, sonradan Tarih Musahabeleri isimli kitaba da alınan yazısının, tarihî hakikatler göz önüne alındığında, ne derece vahim ve insaf sınırlarını aşan hükümlerle dolu olduğu görülecektir. Nihad Sâmi Banarlı, Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hatıralarım kitabının takdim yazısında Yahya Kemal’in bu yanılgısını şu sözlerle anlatmıştır: “Yahya Kemal, Sultan Abdülhamid hakkında da Jön Türkler’in aşırı ve aldatılmış düşmanlığına iştirak etmiyordu. İstanbul’dan Sultan Abdülhamid aleyhtârı olarak kaçtığı Fransa’da Sultan Abdülhamid idaresinin ehemmiyetini, hatta kıymetini idrak etmişti… Çünkü Yahya Kemal; Paris’te Bulgarların, Rumların, Sırpların ve Ermenilerin Türkiye aleyhinde yaptıkları mitingleri görmüştü. Bu mitinglerden taşan millî heyecanı ve onların milliyet mefhumunu ne kadar yeni bir sahada kabul ettiklerini fark etmişti. Onlar bu sevda ile bizi yıkmaya hazırlanırken Jön Türkler’in devletimizi temelinden sarsmaya çalışmakla ne ölçüde bir cehalet içinde bulunduklarını, bu mitinglerin, yüreğini sızlatan seslerinden duymuştu.”
Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 126. sayısından (Şubat 2019) okuyabilirsiniz.