Osmanlı Tarihi

Bir Osmanlı Dervişinin Gönül Gözünden Medine-i Münevvere

Medine-i Münevvere

Sultan Üçüncü Selim Han devri zakirbaşılarından Şikârîzâde Şeyh Ahmed Efendi, 1791 yılında Medine-i Münevvere kadısı Mehmed Atâullah Efendi ile birlikte hac vazifesi için mukaddes beldelere gitmişti. Yazdığı “Tayyibetü’l-Ezkâr” isimli hatıratıyla, bize asırlar öncesi Medine-i Münevvere havasını teneffüs ettiriyor…

Hatıratlar, yazıldığı devrin üzerinden asırlar geçse de tesirini kaybetmez. Hele ki bu hatırat Sevgili Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) izler taşıyorsa kıymet-i harbiyesi katbekat fazladır. Koca Mustafa Paşa hankahının serzakiri olan Şikârîzâde Şeyh Ahmed Efendi (v.1831), Medine-i Münevvere’de bizzat görüp yaşadıklarını ve başkalarından da dinlediği hadiseleri kaleme aldı. Biz de Ahmed Efendi’nin hatırat üslubuyla kaleme aldığı “Tayyibetü’l-Ezkâr” adlı risalesini sadeleştirerek özet şeklinde hazırladık. Her bir ifadesinde Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) mübarek hatırasını yaşatan bu güzel satırlarla sizleri baş başa bırakıyoruz…

Cennet Bahçelerinden Bir Bahçe: Ravza-i Mutahhara

Medine-i Münevvere Harem-i Şerif’in Babü’s-Selam, Babü’r-Rahme, Babü’n-Nisa ve Bab-ı Cibril adında dört kapısı; Cibril ve Muvacehe adında iki de penceresi vardır. Mescid-i Şerif’in içerisinde Hücre-i Şerif, yani Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile Hz. Ebubekir (r.a.) ve Hz. Ömer’in (r.a.) kabr-i şerifleri bulunuyor. Bu kabirler, kafes biçimindeki madeni bir parmaklıkla çevrilidir. Minberle bu parmaklıklar arasındaki kısma Ravza-i Mutahhara denir. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) mübarek başları bu taraftadır. Muvacehe adlı pencere, Resûlûllah Efendimiz’in sağ tarafında yer alır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve iki dostunun bulunduğu Hücre-i Şerif’e sadece temizlikle vazifeli ferraşlar ve diğer bazı vazifeliler girebilir. Bundan başka hacılar ve diğer ziyaretçiler, Hücre-i Şerif’e giremezler. Ancak Muvacehe penceresinin önünden türbeyi ziyaret ederler.

Harem-i Şerif’in Mihrab-ı Nebî (a.s.), Mihrab-ı Süleyman (a.s.), Mihrab-ı Osman Radıyallahu anh ve Mihrab-ı Teheccüd adında dört mihrabı vardır. Mihrab-ı Nebî, türbenin parmaklıklarıyla minber arasındadır. Mihrab-ı Nebî’nin kapısında şu hadîs-i şerîfler yazılıdır: “Benim kabrim ile minberim arası, Cennet bahçelerinden bir bahçedir (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân).”  “Beni, vefatımdan sonra ziyaret eden sanki hayatımda ziyaret etmiş gibi olur.” (İbnü’l-Mülakkan, Et-Tevzîh li-Şerhi’l-Câmii’s-Sahîh) Mihrab-ı Süleymani ise minberin diğer tarafındadır ve kapısının üzerinde: “Benim kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip olur.” (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân) hadîs-i şerîfi yazılıdır. Diğer kapısının üzerinde ise, “Biz, seni müjdeleyici ve uyarıcı bir peygamber olarak gönderdik.” (Furkan Sûresi, Âyet 56) mealindeki âyet-i kerîme yazılıdır. Muvacehe-i Saadet üzerinde “Muhakkak ki ameller, niyetlere göredir.” (Muhammed bin İsmâil el-Buhârî, el-Câmiu’s-Sahîh) hadîs-i şerîfi yazılıdır.

Harem-i Şerif’te 637 kandil, 312 direk sütun vardır ki gayet ince ve zariftir. 5 adet minaresi olup en büyüğüne Reisiyye denilmektedir. Minarenin kapısı, Muvacehe’ye karşıdır. Ezana, bu minareden başlanır ve yine bunda bitirilir.

Hücre-i Şerif’te Temizlik ve Kandil Yakma Adabı

Hücre-i Şerif’in, parmaklıklar içinde yanan 70 kandili ve iki büyük altın şamdanı vardır. Biri Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) baş tarafında, diğeri ise mübarek ayakları tarafında her gece yanar.

Her gün, sabah namazından sonra hizmetkârlar, Harem-i Şerif’in son kısmındaki yağ hazinesi denilen yerde bir araya gelirler. Dua edildikten sonra herkesin eline küçük bir bakraç yağ ve bir deste yağlı fitil verilir. Dört kişiye de yaldızlı birer ibrik ve zeytinyağı verilir. Daha sonra herkes salât u selâm getirerek Ravza-i Mutahhara’ya yönelir. Bu esnada makamlarında bulunan nöbetçi ağalar ayağa kalkar. Ellerinde ucu çengelli birer asa ile ferraşların önüne düşüp salât u selâm getirerek kandilleri birer birer ferraşlara tutarlar. Onlar da eski fitillerin yerine yenilerini koyarak vazifelerini tamamlar. İşrak namazı kılındıktan sonra dağılırlar.

Yazının tamamını Yedikıta Dergisi 195. sayısı (Kasım 2024) okuyabilirsiniz.

Önceki MakaleSonraki Makale

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir